29 Şubat 2016 Pazartesi

ŞAİRLERİN ŞİİRLERİYLE SÖYLEDİĞİ

Ayların en cücesi ama en çetin cevizi, giderayak neredeyse yürekleri bile soğutan kış
günlerine sahip Şubat ayının bu ilk Pazar gününde hepinize merhaba sevgili okurlarım.
Küresel ısınmanın bir sonucu olarak dört değil iki mevsim yaşıyoruz. Mevsimler arasında
geçişler artık çok sert olmakta. Gece gündüz arasında açılan ısı farkı bile bulunduğumuz
ılıman iklim kuşağının karasal iklime geçtiğini gösteriyor bize. Mevsimler şaşırmışken
ülkelerde şaşırmış durumda. Ülkeler arasındaki bu şaşırmaya iklim değişikliği değil akıl
değişikliği sebeptir. Uzun yıllar yaldızlanarak gösterilen insan odaklı dünya algısı, çıkar
odaklı akıl algısına dönüşü gizleyemez oldu. Dünya savaşına mı gidiyoruz diye sorası geliyor
insanın. Ukrayna’dan Yemen’e, Bosna’dan Hint okyanusuna kadar bir alandaki bu karışıklık
başka türlü açıklanabilir mi? Geldiğimiz noktada ülkemizin sınırlarını tehdit eder boyuta
doğru yol almasından korkuyorum. Bu kadar siyaset Pazar yazılarımın konusu gereği yeter.
Şiire dönelim. Bugün Ahmet Ada’ya ve şiirlerine yer vereceğim.
Önce kendisini tanıyalım.
Ahmet Ada1947 yılında, Adana’nın Ceyhan ilçesinde doğdu. Ceyhan Lisesi’nde okurken
eğitimini şartları elvermediği için yarıda keserek bir takım işlerde çalıştı. Kayseri’de devlet
memuru olarak bulundu. Edebiyat hayatına 1970 yılında şiir yazarak başladı. Yazıları,  şiirleri
Hakimiyet Sanat, Saçak, Dönemeç, Somut dergilerinde yayınlandı. İlk şiirlerinde İkinci Yeni
akımının etkileri görünür. Daha sonraki şiirlerindeyse Ahmet Arif ve Nihat Behram’ın doğa
tasvirciliği ve ses vurgulamalarından izler vardır. Yöresel renklerle işlenmiş, lirik, yumuşak
şiirleriyle günümüz toplumcu gerçekçi şairlerindendir.

...

ABLAM İÇİN GAZEL
Ablam çiçekli basma giyerdi.
Gurbet ustasıydı,
Sıla mı, hüzün saatleri mi?
Eylülün ilk haftasıydı.
Saçlarını tarasa akıp giderdi onlarca keder.
Darılsa bana kumral bir yalnızlığa başlardı.
Verandanın köşesinde siyah- beyazdı sesi.
Ablam yaşasaydı solgun şarkılar söylerdi.
Eylül müydü albümden düşmüş sonbahar mı?
Ne güzel güldü bütün özlemi sarardı.
Bir gün kalbi kuş uçmayan atlaslara gömüldü.
Yaşasaydı kuş olup cezayir menekşelerine konardı.

AHMET ADA


***


ACIYLA AKRAN
Burda mayalanan aşkın yedeğinde
Gün vurdu mu yüzünü sulara
Bir haber beklerim sevinçli
Ulaşan mermere, taşa, içerdeki dosta
Usulcacık bir türküye girer gibi
Bir haber; kuşların kanadında
Burda taşrada bir esimlik rüzgâr
Üşüttü mü gül yaprağını gizlice
Duyarım yüreğimde sessizce
Geri gelmeyecek örselenmiş gençliğimi
Bir haber döndürebilir beni
Buğulu mavi bozkır günlerime
Sarınıp yıldızlı gecelere, öyle ki
Çekip gidebilirim ipsiz serseri
Çalımsız bir ıslık tutturarak
Kırık dökük dizelerime benzeyen
Burda ırmağın sesinden başka
Yüreğimi uslandıracak kimse kalmadı
Haber gönder, çık gel, acıyla akranım artık
Ağarabilir usulca göğsümdeki karaltı.

AHMET ADA

***

BİR ÇOCUK
Sen ey engin gönüllü düşsever
Sıfatsız derviş
Dolaştın içinde hep özveriyle
Doğu’yu, Batı’yı, sokakları
Sokaklar ki leylak kokardı
Şuraya koymuştun masaya
Çiçeklerin sokak görgüsünü
Sokakların çiçek örgüsünü
Sen ey uçuruma atlayan çocuk
Anlat şimdi uçurumu, uçan çiçekleri
Bazı güneşleri büyük sulara akan
Bazı aşkları beyaz sessizliğe akan
Bak işte geçti yine
İçinden sümbül yeleli bir at
Sen ey uslanmaz kalender
Doğu’lu bilge, gün doğdu bak
Hasret burcuna düştü
İmgelerin sınırsız dalga boyu
Deniz kıyısında denize karşı
Yaktı sigarasını bir atlı
Sen ey uslanmaz uçarı çocuk
Anlat şimdi vişneçürüğü ufku
Uçurum sessizliğinde suçsuzluğunu
Bak işte Cemal Abidir
Laleli’den dünyaya doğru giden bir tramvayda
Onun kasketine yağan yağmuru anlat

AHMET ADA

***

BOŞLUKTA
yanımdaki masada üç genç kız
üç güzel kız sarı saçları
bir beyzbol kepinin altındaydı
uzak bir şehre eğimliydi gözleri
cep telefonları çaldı çalacaktı
denize sokulan küçük beyaz ayaklar
gibiydi oturuşları duruşları
hiçlikte kaybolmuştular
belki kimselerin arayacağı yoktu
belki sevgileri acı tadındaydı
bir kırlangıcın yuvadan uçup gitmesi
gibiydi can sıkıntıları
yatılı okul mezunuydu acıları
evlerinden uzaktaydılar
belli ki bir boşlukta kaybolmuştular
yanımdaki masada üç güzel kızı
öylece buldum bir beyzbol kepinin
altındaydı sarı saçları
kalkıp gittiler boşlukları kaldı
sevdaları kimbilir neyin ardındaydı

AHMET ADA

***

CESARET
Bir parça kar beyazı bulut mu
Gök mavisi mendil mi anısı olan
Savaktan akan serin sular mı
Git getir usulca yarana sar
Eksilmesin başucundan memleket
Kuşattı mı bütün yolları harami
Can yoldaşı orman uzak mı
Kuşların çığlığına uyarak yürü
Omuzlarına güneş vurmuş olmalı
Bin nazla büyüyen özlediğin güle
Faytonlar sürdün körüklü fenerli
Koşum takımları pırıl pırıl doru atlar
Nice gelinler götürdün al duvaklı
Baş çekip diz vurarak halayda
Gün oldu erittin kederli havaları
Komadılar ama seni uçarı yürek
Değmedi körpe fidan bir ele elin
Arpa ekmeğine değdiği kadar
Henüz onsekizinde yirmisinde
Gül ömrünü yangınlara saldılar
Bu usul yürek loncaya yazılmalı
Çünkü dem tutmaya başladı çığlık
Ve ayrılığın köze döndürdüğü sevda
Öyle yalın öyle hırçın ki göğsünde
Götürebilir seni güneşli yollara

AHMET ADA

***

DELİKANLI
ben düşler tramvayına binerken şehrin
pırıl pırıl bir ay doğmuş olurdu dünyaya
hanem aydınlanır annem uyanırdı
babamın serçelenmiş ayakları saçılırdı
ufak tefek sokaklara
ben sokaklara borçluydum çocukluğumu
bolluk günleri miydi babamın elinde ay ışığı
bir de dolu file, dönerdi eve,
benim yakınımdaydı
ekmek parası, gökyüzünün teri, salıncaklar,
ben çekidüzen verirdim eski dünyaya
biraz umutsuz, az ironik, bir parça kırılgan
yağmuru bol kış akşamlarında
dip odalarda kısa pantolonlu aşık
bağbozumuydum ben duygularım karmakarışık
ben aşkla ödeşir düet sona ererdi
zambak gibi sözcüklerden oluşan
nasılsa yağmur yağardı tenha vakitlere
seke seke yürüyüşünden tanırdım
yağmuru, seni, baş dönmesi serüveni
yağmurun iplerinde törendi beyaz gemi

AHMET ADA

***

GÜL YENİSİ KÜÇÜK KIZ
Bir park kanepesinde oturuyorum deniz
kıyısındaki, burnumda tütüyor
günyenisi küçük kız, bir çocuk kadar
suçsuzum onu sevmekle, bunun için
ilgileniyorum kırgın çiçeklerle
Baktıkça resmine gül açılıyor parmak
uçlarımda, ne çok istiyorum onu
gün eskiten gözleri değdikçe günebakanlara
nasıl da yakıştırıyorum günebakanları
gözlerine
Serçelerle, evet serçelerle geçiyorum
ara sokaklardan, oyun oynuyor toz
duman içinde çocuklar, geçiyorum
içimde hüzne benzer bir duyguyla
Şimdi şurdan koşuyorum
kuşlar kalkıyor koştuğum taşlıklardan
bir aldanış mı yaşadığım yoksa
bilmiyorum ne kadar koşabilirim
eskimez yeşil pabuçlarla gelen aşka
Ey serçe gölgeleriyle lekeli ara sokaklar
nasıl da sendeliyor kalbim küçük
bir kız için, yürüyüp gidiyorum yüzümü
bir Akdeniz çiçeğine gömerek
Sevincimi bozuk paralar gibi dağıtıyorum

AHMET ADA

***

GÜLÜN TEKRARI
mevsimler uzar saatler kısalır
hayat gülde gülün tekrarı
güz vakti miydi belki öyleydi
gülde gülün sesi
suda testilerin sesi
eylül sonu uzun yağmurların sesi
her dem taze
burnumun direğini sızlatan hasretin sesi
gökyakut sevdanın sesi
derbentlerden gelen turnaların sesi
seni öyle çok sevmiştim ki yurdum
biraz keder biraz acı
verdinse de bana hâlâ sızlar
hasretinle burnumun direği
haydi gelsin nalbantların sesi
naz katılır makamlara
gül dökülür çarşılara
yaşanır çılgın curcunanın ucunda
türk kürt gürcü laz süryani
gül alıp vermişiz
türkülerimiz benzer, göğümüz aynı
içimizi pırıl pırıl yapan
cana can katan uzun yağmurlar
kıtlıklar tufanlar görmüşüz
mezopotamya ovasında
hayat gülde gülün tekrarıdır
narda nar şerbetinin tekrarı
erbil ovasında hurmanın tekrarı
gök çatıda uçuşan
ipek mendillerin tekrarı
hasretini göstermiş sarıya güz
güzü kıskanmış gülün tekrarı
haydi gelsin, demdir
gelmesini istediğin şey
leyla gamıyla gelsin mecnun
nalburlar inceltirken göğü
gülünü dererken has bahçe
yeşil limonlar arasında
güneydeyim serserilik yaşımda
topuklarımdan dertli türküler akıyor
gündüzü, akşamı, göğü ilişkilendiren
yaz şarkılarıyla
erken yaz güllerinde gülün tekrarı
güllerde sensin gülün tekrarı
hayat gülün kuşta tekrarıdır
urfa'da taşın ovada tekrarı
ay girerken buluta
gel bir arzuhalciye gidelim
gülün yazdıralım taştaki tekrarını
yazın güzdeki tekrarını
mağaranın evdeki tekrarını
ağıdımız derbentleri aşarken
peki kime anlatalım halimizi
biliyorum artık çok geç
biliyorum henüz çok erken
seste sessizliğin tekrarı
künyemize düşüldü acı
zalim avcılar bile dokunmaz
mevsimler uzar günler kısalır
hayat gülde gülün tekrarıdır.

AHMET ADA

***

Bu Pazar’lıkta bu kadar.. Haftaya gene şiirlerde buluşmak üzere mutlu sıcak bir köşe ve sıcak
çay, limonlu ıhlamur veya bol tarçınlı salep, kısaca sıcak içecekli günler diliyorum.


Yayın Tarihi07.02.2016

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder