29 Şubat 2016 Pazartesi

TAVŞAN KANI ÇAY 2



Duydum ki çok güzel sesin varmış.
Bize iki çay söyler misin?
“Çaycı, getir ilaç kokulu çaydan, 
dakika düşelim senelik paydan..”
...

Yazı dizimize başlarken çay kelimesinin dilimizde üç anlamı olduğunu belirtmiştim. İlki
coğrafik terimdi. İkincisi bir bitkinin kaynatılmasıyla elde edilen bir içecek adıydı. Üçüncüsü
müzikli, yiyecekli ve ana içeceği adını aldığı içecek olan parti. Bizim konumuz ikinci anlamı
üzerineydi.
Çayın dünya ve ülkemizde tarihi geçmişini de bu bölüme bırakmıştım.
Ülkemizde ve dünyada sudan fazla içilen içecek çaydır. 5000 yıllık geçmişe sahip çay,
giderek daha çok insanın sevdiği içecek olmaktadır. Çayın bulunuşuyla ilgili bir efsane
anlatılır. Büyük Çin İmparatoru Shen Nung’ın sarayının bahçesinde hizmet etmekle görevli
biri su kaynatırken bir yaprak kaynayan suya düşer. Ortaya çıkan koku ilgisini çekince tadını
denemek için imparator o sudan ister. Kokusu kadar tadını da beğenir. O gün bugündür
imparatorun beğendiği o yaprakla oluşan sıvı insanlığın vazgeçemediği içecek olur. İnsanlığın
vazgeçilmez dostu çayla ilgili ilk kapsamlı araştırma ve inceleme M.S. 733-804 yıllarında
yaşayan Lu Yu’ya ait “Çay Kitabı” adlı kitabıdır. Bu kitapta; çayın üretiminden içimine,
ayrıntılı ve düzenli bilgi bulunmaktadır. Bunun üstünden üretimi ve içimi artmış, çay geniş
kitlelere ulaşmıştır. Avrupa bu nefasetle 17. yüzyılda buluşmuştur. İngilizler sağlık ve
zindelik örneği gördükleri çayı yaşam tarzı haline getirerek ne derece benimsediklerini
gösterdiler. Bugün dünyanın en önemli çay yetiştirilen bölgeleri Assam ve Seylan (1970’lerin
ortasından sonlarına kadar her şey gibi çay kıtlığı zamanında çayları ülkemize kaçak girerdi)
Adası’nda 18. yüzyılda çay bahçeleri kuruldu. Bu çaylar Avrupa’ya hızla taşınması için de
dönemine göre süratli yelkenli gemiler yapıldı. Ülkemizin çayla tanışması1787 yılına rastlar.
O sene Japonya’dan çay bitkisi getirilir. İlk ekim Bursa ve civarında yapılır. Ama iklim
burada çay yetiştirilmesine uygun olmadığı için deneme başarısızlığa uğrar. 1917 yılında
Halkalı Ziraat Mektebi Alisi müdür vekili ve botanikçi olan Ali Rıza Erten bir dizi araştırma
ve çalışmayla Rize’de çay yetiştirmeyi başarır. 16.02.1924 yılında da Rize’de çay
yetiştirilmesi hakkında TBMM’de verilen bir kararla yetkiyi alır. Günümüz çay üretiminin ilk
adımları böylece atılmış olur. 1947’de kurulan ilk çay işleme fabrikasıyla üretim hızla artar.
...
Hayat dediğin bir bardak çay
İnsan ise sadece bir şeker
Karıştırdıkça hayattan tat aldığını sanırsın..
Oysaki hayatın seni erittiğini
Çay bitince anlarsın
...


Türk insanı çayla çok geç buluşur ama, çayı çok sever. O kadar ki insanımız için çay içmenin
zaman ve mekânı yoktur. Bu içeceği kışın üşüdüğü zamanda, yazın hararet bastığı zamanda
içer. Sevinçli olduğu zamanda içer, hüzünlü olduğu zamanda. Yarinden ayrılır çay demler,
yarine kavuşur çay demler. Oğlunu sünnet ettirir mevlidinde bütün konuklara sınırsız çay
ikram eder, askere gönderirken yolcu eden konu komşuya çay verir. Kızını everirken çay
kıvamında hüzünle karışık sevinç demi sunar. Kızının ilk börek yeme gelişinde de damaklara
çay tadı sunar. Sabah kahvaltısını çayla yapar, akşam yemeğinden sonrada keyfini çayla
sürdürür. Sevdiğine kavuşmanın mutluluğuyla kahvede “çaylar benden!” der. Çayla iç içe
geçmiş başka millet herhalde dünyada yoktur.
...
Bizim göynümüz zengindi oysa.
Çarşıda pazarda çay ısmarlamazdık sevdiklerimize, ayıp gelirdi.
Ayaküstü sohbetler, tıpkı ayaküstü geçiştirilen sevdalar gibi.
Sıcacık sobamızın üzerinde demlenmişti çayımız.
Demi yüreğimizin kuytusunda renk almış,
kokusu sabahın alacasında içerisini sarmış...


DEVAM EDECEK


Yayın Tarihi17.02.2016

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder