İnsana ömrü boyunca akıl da verirler, izlenecek yolda çizerler. Önerilerin ardı arkası
kesilmez. Bu önerileri kötü niyetle yapanlar kadar, iyi niyetle yapanlarda vadır. Ne yazık ki
iyi niyetlilerin sesi kısıktır. Kötü niyetlilerin göbeği uzun kesildiği için sesleri gürdür. Bu
yüzden biz o iki grubu aynı kefeye koyarız. Oysa insanın teselliye ihtiyacı vardır. Teselli
kalelerini yıkmanın hiç gereği yok! Boş söz gibi görünse de “takma boş ver” diyenleri de
arada bir dinleyelim; ne kaybederiz?
Olan bize oluyor. Sonra en yakınlarımıza.. Bir nefes alsak öfkemiz geçecek. Öfke baldan
tatlıdır derler. Malum balı sevmeyen yok. Hepimiz bal yemeyi çok severiz. O zaman gelsin
köfteler, gitsin köfte.. pardon öfkeler.
Kızmak, öfkelenmek hoş bir şey değil. Sinir sistemimiz öfkeyle laçkalaşır. Kendimizi
denetleyemez duruma gelebiliriz o durumda. Çağımızın Hastalık sebeplerinin başında öfke
geliyor. Sinirsel baskı (stres denen şey) öfkeden kaynaklanır. Bunun için “değmez” diyorlar
ya bize, bu söze uyalım. Hakikatten hiçbir şey kızmaya, öfkelenmeye değmez.
Kızmayalım, takmayalım ama gamsız olacak kadar saf, yada bencil olmakta güzel bir şey
değil. Kendimizi, sevdiklerimizi unutacak kadar gamsızlık sorumluluktan kaçmaktır. Oysa
hayat sorumsuzu, kaçak güreşeni daima çöplüğe atar. İnsanların ne söylediğine bakılmaz
bilirsiniz, ama ne yaptığına, nasıl yaptığına bakmayan kalmaz. Ne söylediğine bakılmayınca
ister istemez insan suspus olur.
Suskun insan içine kapanık insandır. Ne düşünür, niyeti nedir kimse bilmez. İçine kapanık
insanın ruh dünyası, dolayısıyla kişiliği karışıktır. Kendini ifade etmeye gücü yetmez. Hep
tenhalara kaçar öyleleri.. zihnide berrak olmayabilir hatta. Bunun için susan insanda hoş
karşılanmaz. Hele ileri yaşlarda susan hayattan kopar. Bunun için suskunlar konuşturulmaya
çalışılır.
Konuşan sevilir. Elbette yerinde ve zamanında konuşanı makbuldür. Kantarın topuzunu
kaçıranları kimse dinlemez. Öylelerini kimse muhatap almaz. Nasıl alsınlar ki? Bir çuval
inciri her an berbat edebilirler. Konuşurken kantarın topuzunu kaçıranlarla keyifli sohbet,
hatta istek ve şikâyetler bile doğru dürüst yapılamaz. Oysa konuşmanın amacı iletişim
kurmaktır. Muhatap alınmayan kişiyle nasıl iletişim kurulabilir? Mümkün müdür bu? Elbette
hayır.
İletişim kurulamayanlar sadece ölüler değildir. Susanlar, konuşma adabını bilmeyenler, ruhsal
ve zihinsel bozuklukları olanlarlada sağlıklı, düzgün işleyen bir iletişim kurulamaz. İletişim
kurmak ben merkezcilikten uzak olanlarla mükemmel sonuçlar verir. Ben merkezcilerin
kendine güveni az olanları alıngan olurlar. Eğer insana değer veren biriyseniz, birini
kırmamaya özen gösteriyorsanız, alınganlarla iletişim eksikliğine hazır olmalısınız.
Şimdi bütün bu saydıklarımızı bir yerde birleştirelim.
İnsan davranışına yapılan yorumlar ve bunlara verilen tepkiler soncunda söze önem vermeme
ve toplumdan kaçma sonucunda, iletişim eksikliği doğar. İletişim kurulamayan kişinin aniden
ölmesi durumunda, ölümü o kişiye yakıştırılamaz. Ne yazık ki vakit geçtir artık.
Oysa yaşarken beğenilmeyenler, hep öğüt verilenler öldükten sonra beğenilmeyi bekleyecek
durumda bile değildirler.
Onun için gerçekçi olalım.
Yayın Tarihi: 29.02.2016
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder