Geçmişten günümüze şehrimizin ünlülerini anlattığım yazı
dizisinin 19. bölümüne geldik. Daha önceki bölümleri yazarken benim için
beklenmedik sürprizler oldu. Şehrimizin geçmişinde kalmış nice ünlüyü bu
sürprizler vasıtasıyla buldum. Bildiğim bir şey vardı; şehrimizin en ünlü
kişisi Sait Faik Abasıyanık’tı. Son dönemdeki futbolcu ünlülerin sayıca
üstünlük kurduğu şehrimiz ünlüleri konusunda Sait Faik tek başına bu üstünlüğü
bitirecek güçteydi. Ne mutlu ki şehrimiz sadece futbolcu ünlülerine teslim
değil. Sait Faik’le sınırlı kalmayan, hem şehrimiz, hem ülkemiz kültürüne
katkıda bulunmuş bir çok konuda, çok sayıda ünlüye de sahibiz.
Gene de çok eski
geçmişin dışında günümüze damgasını vurmuş yakın dönem ünlüleri içinde
şehrimizin en ünlü kişisi kuşkusuz ki Sait Faik Abasıyanık’tır. Yazı dizimizin
bu bölümlerini alfabetik sıralamaya göre (Ayfer Tunç bu sıralamanın dışında yer
almıştı, çünkü o yazıda da belirtmiştim, kendisinin Adapazar’lı olduğunu dizi
yazıya başladıktan sonra öğrendim.) sırası geldiği için Sait Faik Abasıyanık’a
ayırdım.
1906 yılının 23 Kasımında Adapazarı’nda dedesi
Seyyid’in Semerciler Mahallesi’ndeki evinde doğan büyük hikâyecimizin, Babası
kereste ve ceviz kütüğü tüccarı Mehmet Faik, annesi kentin ileri
gelenlerinden Hacı Rıza Efendi’nin kızı Makbule Hanım’dır.
İlköğrenimini doğduğu şehrin “Rehber-Terakki” adlı özel okulunda gördü. Daha
sonra iki yıl Adapazarı İdadisi’ne, ardından da İstanbul Erkek Lisesi’ne gitti.
İstanbul Erkek Lisesinde bir öğretmene yapılan şaka nedeniyle sınıfı dağıtılıp
kaldırıldı. Açıkta kalan yazarımız Bursa Erkek Lisesi’ne kaydını aldırdı ve
1928 yılında Bursa Erkek Lisesi’nden mezun oldu.
Ünlü hikâyecimizin asıl adı Sait Faik değil, Mehmet
Sait’tir. Soyadı olmadığı dönemlerde kendilerine konulan “Abasızoğulları” adını,
soyadı yasasının çıkışından sonra
“Abasıyanık” şeklinde değiştirip soyadı olarak aldı.
Kendi tanımıyla, liseyi “heyamola ile” bitirir. Girdiği
fakülteyide terk eder. Fransa’nın Grenoble şehrinde edebiyat öğrenimine başlar.
Üç yıllık bu öğrencilik döneminde Sait Faik Paris, Strassburg, Lion, ve
Marsilya arasında yolculuk yapmış, bu şehirleri görmüş, yaşamış, yaz aylarında
da İstanbul’dan ayrı kalamamıştır. Öğrenciliğin kendine özgü sarsaklığına
kapılıp avare bir hayata tutularak içkininde tadına varmıştır. O dönemlerde
yaşadığı bohem hayatın daha sonraları kişilik ve sanatında derin
izler bıraktığı görülür.
Babasının isteği üzerine 1933 yılında İstanbul’a döndü. Yağ
İskele’sinde babasının bir arkadaşıyla başarısız bir ticaret macerası oldu. Daha
sonra Halıcıoğlu Ermeni Yetim Lisesi’nde Türkçe grup dersleri öğretmenliği
yaptı. Bu işi de bir süre sonra bırakıp adliye muhabirliğiyle gazeteciliğe başladı.
1939 yılında babası öldü. 1943 yılında gazeteciliği de
bırakıp kendini sadece yazılarına verdi. Gönlüne göre, avare bir hayat sürdü.
Burgaz Ada’ya yerleşti. Balıkçıların, gündelik ekmeklerinin peşinde koşan küçük
insanların arasında yaşamayı çok sevdi.
Hiç evlenmeyen büyük hikayecimiz 1946
yılında “siroz”a yakalandı. Doktorların yasaklaması nedeniyle içkiyi
bırakmış, ancak 1953 yılında Burgaz Ada’dan bıkarak Şişli’deki evine geçmiş ve
bohem hayata geri dönmüştür.
5 mayıs 1954’de, siroz hastalığı
yüzünden ender görülen bir “özofaş kanaması” geçirmesi nedeniyle Marmara
Kliniği’nde yatmış, kanama durdurulamadığı için 11 Mayıs günü saat
02.35’de vefat etmiştir. Zincirlikuyu Mezarlığı’nda yatan Sait Faik’in annesi,
oğlunun adına, her yıl, en başarılı öykü kitabına verilmek üzere, bir ödül koymuştur.
YAZIN YAŞAMI
Edebiyat ve sanatla ilgisi daha
lise yıllarında başlayan Sait Faik yazma macerasına şiirle atıldı. İlk
denemelerini Meşale dergisine gönderdi. Yazarımız öldükten sonra
Yaşar Nabi Nayır bunları sahibi olduğu varlık dergisinde yayınladı.
Hemen ardından öykü yazmaya başlayan hikâyecimiz, kendisini destekleyen ve
cesaret veren Kenan Hulusi Koray’ın aracılığıyla “uçurtma” adlı ilk yazısını
Milliyet gazetesinde yayınladı. (9 aralık 1929). “İpekli Mendil” adlı ilk
hikâyesi Varlık dergisinin 19’ncu sayısında, 15 Nisan 1934 tarihinde çıkan
Sait Faik, o yılların irili ufaklı, hatta kimileri kısa ömürlü dergilerinde,
gazetelerin eklerinde hikâye ve yazıları yayınlandı. 1936’da “Semaver” adını
verdiği ilk hikâye kitabını da çıkardı. 1939 yılında yayınlanan “Şahmerdan”
adlı kitabındaki “Çeşme” adlı hikâye nedeniyle “Örf-i İdare Mahkemesi” tarafından
yargılandı. 1944 yılında yayınladığı Medar-ı Maişet Motoru adlı ilk
romanı (ikinci baskısı Bir Takım İnsanlar adıyla yapılmıştır) toplatılmıştır.
Simenon’un Yaşamak
Hırsı adlı romanını Türkçe’ye çeviren Sait Faik’in öyküleri Sabri Esat
Siyavuşgil tarafından Un Point Sur La Carte adıyla Fransızca’ya çevirerek (1954) Milli
Eğitim Bakanlığı’nca Hollanda da yayımlanmıştır.
Alangu Sait Faik’in üç kez öykü
yazmaya ara verdiğini, yazıdan soğuduğunu belirtmektedir: 1-1939’da babasının
ölümü, 2-1944’te Medar-ı Maişet Motoru’nun toplatılması, 3-1946’da
siroz teşhisi konması üzerine.
DEVAM EDECEK
Yazışma Adresim: www.goleaydin@hotmail.com
Gazete Adresimiz: www.anadolumedyagrup.com
Bütün yazılarım...: http://hayatintatlarivehayatindusundurdukler.blogspot.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder