29 Temmuz 2012 Pazar

GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE ŞEHRİMİZİN ÜNLÜLERİ 20

Kereste ve ceviz kütüğü ticareti ile uğraşan Mehmet Faik’le, kentin ileri gelenlerinden Hacı Rıza Efendi’nin kızı Makbule Hanımın oğlu olan hemşehrimiz Sait Faik, tüm hayatı boyunca hikâye yazarlığına sadık kaldı. Hikâyelerini iki döneme ayırmak gerekir. İçlerinde Havada Bulut ve Kumpanya adlı iki uzun hikâyesinin de olduğu birinci döneme ait 1940 yılına kadar yazdığı hikâyeler, ikinci dönem 8 yıl ara verdikten sonra 1948’den itibaren yazdığı hikâyeler. İlk basımı1936 yılında yapılan “Semaver”, 1939 yılında basılan “Sarnıç”, 1940 yılında basılan “Şahmerdan” adlı kitapların oluşturduğu ilk dönemle ikinci dönemi açan 1948 yılında basılan “Lüzumsuz Adam”  arasında sekiz yıllık bir ara bulunmaktadır. 1944 yılında “Medar-ı Maişet Motoru”nun toplatılmasının  Sait Faik’te yarattığı hayal kırıklığı, yazmaya ara vermesinin en büyük nedenlerinden biridir.

Adapazarı’nın önde gelenlerinin toplandığı bir kahvehane işleten dedesi Seyyid Ağa’nın oğlu olan, Kurtuluş Savaşı yıllarında bir yıl Adapazarı belediye başkanlığını yürüten, verdiği hizmetlere karşılık İstiklal Madalyasıyla ödüllendirilen babası gibi, Adapazarı belediye başkanlığı yapan amcası Ahmet Faik, daha sonra milletvekiliğide yaptı. Sait Faik bütün bunlara rağmen halkın yaşayışını benimseyerek kendisinin deyimiyle “burjuva hayatını” terk etti. Bu şekilde bir davranış onun toplumcu bir yazar olduğu fikrini haklı kılar, fakat Sait Faik’in halkın yaşayışına bakışıyla döneminin toplumcu gerçekçi yazarlarının bakışı arasında fark vardır. Sait Faik, işçi sınıfı görüşlerine hiç eğilmez. Zenginlere, sömürücülere karşı oluşu onun romantikliğinden kaynaklanır. Çünkü bütün karşı çıkışlarının temeli insani duygusallığına dayanmaktadır. 

Ünlü yazarımız Sait Faik’in hikâyelerinde var olan özellikleri 1. “El İşçiliğine Sevgi”, 2. “Doğa Sevgisi”, 3. “Avarelik ve Yalnızlık” adları altında üç ana başlığa ayırabiliriz.

1: Sait Faik büyük insan kalabalıklarının mahalle ölçeğindeki tanıdıklara indirgenmiş yoksulluğunun, buna bağlı olarakta, küçük esnafın ve el becerileriyle geçinen küçük meslek guruplarının hikâyecisidir.

2: İnsanı tanımlayan ve tamamlayan asıl etmen doğadır. Sait Faik hikâyelerinde bunu işler. “Son Kuşlar”da kentleşmenin olumsuzluğuna vurgu yapar. Kentsel yapılaşmanın insanı doğallığından ayırarak yabancılaştırdığını belirten ilk çevreci hikâyeleri yazar. İnsanın doğa ile birlikteliğinin mutlaka olması ve körelmekte olan (ki, günümüzde körelmiştir) bu duyguyu canlandırması için büyük çaba harcar. 

İnsanın doğa ile birlikteliğini anlatan yazarımızın güzel bir paragrafını görelim.

“Güneş bir sel gibi demirli topraktan akıyor, ta tepeden seyrettiğim bu güzel plaja, bir göle dökülür gibi dökülüyordu. O kadar tahammül edilmez bir çağırışla çağırıyordum ki, dayanamadım. Keçi yolunu çömelerek kaydım. Çakılların üzerine ceketimi, pantolonumu, iç çamaşırlarımı uykusu gelmiş bir adamın eşyasını fırlatır gibi attım, bir dakika sonra denizde idim”.

3: Sait Faik bulunduğu şehrin içinde bir seyyah gibi gezer, etrafı izlemekten keyif alır. Sanki ara sokaklarda, semt kahvelerinde, ucuz sinemalarda her vakitte dolaşarak; yaşamın uzaktan görülemeyen ince ayrıntılarını, sırlarını açığa çıkarmaya çalışmaktadır. Sait faik için
Yalnızlık, doğa ile iç içe geçen ana etmendir. Bu birazda çoğu sanatçıda görülen içe dönüklüğün eseri olarak iletişim eksikliğine yol açar. Kendine kaçışlar bazen had safhaya varınca iletişim eksikliğinin en yüksek seviyeye ulaştığı görülür. Bu dönem sanatçıların en verimli olduğu dönemdir. Dolayısıyla bu durum Sait Faik içinde geçerlidir. Fakat burada konumuz çok daha başka. Bunu kendisinin yazdıklarından görelim.

“Binlere karşı birdim. Onbinlere karşı birdim.” diyen ünlü hikâyecimiz çaresizliğini vurgulayan, toplumdan kendisine dönmüş düşmanlığın işareti olan sesindeki acılık çok eskiye uzanır. Sait Faik’in yalnızlığı ve yalnızlığına bağlı olarak iletişimsizliği
ilk öykülerinde bile görülür. Bu yalnızlığın sorunu sadece ona ait değildir üstelik, bütün insanlığa aittir. Bu da sorunu sorunsallaştırır. Sait Faik’in sorunsallaşmanın içine giriş olarak şu sözlerine dikkat edilmelidir: “İnsanoğlu için yasaklı hayvanda diyebiliriz. Mikroplar bile birer yasak değil mi? Aşklar yasaktır. İnsanlar birbirine yasaktır. Canım çekiyor diye öpemem seni güzel çocuk”.

Sait Faik, geleneksel “hikâye etme, anlatı sanatı” görüşüyle biçimlenen, başlangıç ve sonuca dayanan bilinen hikâyecilik tarzını yıkmış, atmosfer hikâyesi denilecek hikâyeler yazmıştır. Büyük kentin insanlık ve doğal coğrafyasını genişletmiş, hikâyeleri o dönem için görülmemiş katman ve kesimleri içine almıştır. Geliştirdiği insancı dil kendisinden sonraki hikâyelere önemli bir etkisi olmuştur.

Sait Faik, Son Kuşlar ve Alemdağı’nda Var Bir Yılan adlı son kitabındaki hikâyeleriyle gerek dil gerekse tasvirde yeni bir aşama göstermiştir. Gerçek üstü özellikler taşıdığı söylenen bu hikâyelerinde gerçeküstücülükten çok bireysel psikolojinin öne çıkarmaya özen göstermiştir. Kimi eleştirmenlerin bu yanlış yargısı hikâyecimizin yapmak istedikleri ve yaptıklarıyla hiç uyuşmaz. Toplumsal olana yapılan göndermeler eserlerinde artık eskisi gibi ön safta yer alacak düzeyde rol oynamazlar. İnsan bu hikâyelerde kendi yalnızlığıyla baş başa kalmıştır.

Bir eleştirmen şunları söyler:

“Anlık ve düşünsel olanı değil,  duygusal-duyusal olanı yetkin biçimde dile getirmiştir Sait Faik. Öykülerini olaydan değil doğrudan doğruya yaşanan an’dan almıştır. Öykülerindeki ayrıntı zenginliği de anın derinlemesine kavranılmış olmasından gelmektedir.”

Üslup bakımından kural tanımaz olan yazarımızın hikâyelerini dilbilgisini gözeterek okuyanlar birçok Türkçe hatasını bulmaktadırlar. Ancak doğru yazmak ile edebi bir dil kurmak arasında her dönemde mutlaka çelişki olmuştur, bundan sonrada olacaktır. Sait Faik, o yılların örnek gösterilebilecek hikâye dilinden halkın gündelik diline geçmiş, “sokakta konuşulan Türkçe’yi bir sınır olarak” almıştır.


Son yıllarda üslup ve içerik sorunları üzerinde daha çok düşünmüş, üslüp ve içerik arasında daha sağlam bağlantılar kurabilmiştir. İçerik bireysel sorunlarca belirlendiği kadarıyla dili de yüksel hayallerle süslenen bir görünüme kendi sanılarınıda katınca, hikâyelerinin rengi daha da koyulaşmıştır.



DEVAM EDECEK


Yazışma Adresim: www.goleaydin@hotmail.com
Gazete Adresimiz: www.anadolumedyagrup.com

 Yayın Tarihi: 06.07.2012

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder