29 Temmuz 2012 Pazar

GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE ŞEHRİMİZİN ÜNLÜLERİ 21


Ünlü hikâyecimiz Sait Faik’e ayırdığım “Geçmişten Günümüze Şehrimizin Ünlüleri” adlı yazı dizimizin bu bölümünde yazarın eserleri ve kendisi hakkında söylenmiş sözlere yer vereceğim. Önce eserleriyle başlayalım.

1936 yılında “Semaver”, 1939 yılında “Sarnıç”, 1940 yılında “Şahmerdan”, 1944 yılında ilk romanı “Medar-ı Maişet motoru”, 1948 yılında “Lüzumsuz Adam”, 1950 yılında “Mahalle Kahvesi”, 1951 yılında “Havada Bulut”, 1951 yılında “Kumpanya”, 1952 yılında “Havuzbaşı”, 1952 yılında “Son Kuşlar”, 1952 yılında ikinci romanı “Kayıp Aranıyor”, 1953 yılında ilk şiir kitabı “Şimdi Sevişme Vakti”, 1954 yılında “Alemdağ’da Var Bir Yılan”, 1954 yılında “Az Şekerli”, 1955 yılında hikâye ve söyleşiler kitabı “Tüneldeki Çocuk” , 1956 yılında Adliye röportajları “Mahkeme Kapısı”.

1977 yılından itibaren basılan diğer kitaplarını M. Uyguner’in derlediğini görüyoruz. Bu kitaplar şair ruhlu yazarımızın sağlığında basılmış değillerdir. Onlarda şunlardır:

1977 yılında “Balıkçının Ölümü/Yaşasın Edebiyat”, 1980 yılında konuşmalar ve mektuplar kitabı “Açıkhava Oteli” , 1981 yılında “Müthiş Bir Tren”, 1987 yılında “Sevgiliye Mektuplar” ve 1989 yılında “Bitmemiş Senfoni”.

Sait Faik’in ilköğrenimi sürerken anne ve babası anlaşmazlığa düşüp boşandılar. Ailenin ayrılığı üç buçuk yıl sürdü. Bu dönemde Sait Faik, babasının yanında kaldı. 1920 yılında Adapazarı’nın Yunan işgaline uğramasından dolayı eğitimi zorunlu olarak durdu. Abasıyanıklar bir çok, uzak ve yakın akrabalarıyla sırasıyla önce Düzce, daha sonra Bolu ve en sonunda da Hendek’e göç ettiler.

Yunan İşgali bittikten sonra Sait Faik’in ailesi Adapazarı’na döndü. Aile 1924 yılında, oğullarının lise eğitimi için İstanbul’a, bir öğretmene yaptıkları şaka yüzünden hikâyecimiz okuldan atılınca Bursa’ya taşındı. Bu sırada edebiyat dersi ödevi olarak “İpekli Mendil”i yazdı. Liseyi bitirdikten sonra1928 yılında İstanbul’a geri geldi.

Sait Faik, İstanbul Üniversitesi'nde okuduğu dönemde sık sık Beyoğlu'nda dolaşıyor, evinin ve okulunun yakınındaki Şehzadebaşı kıraathanelerine gidiyordu. Sanat ve edebiyat çevreleriyle o günlerde tanışmaya başladı. 9 Eylül’le 23 Eylül 1930 tarihleri arasında, 14 gün içinde Hür Gazete’de on öyküsü ve bir yazısı  yayınlandı. Yazarımız bu hikâyelerin birini bile nedense kitaplarına almadı. Basılan ilk hikâyesinden, ölümüne yakın basılan son hikâyesine kadar Hüsamettin Bozok’un ifadesi ile “genç hikâyeci” yaftasından kurtulamadı ve bu yaftayı “acı bir gülümseme” ile hep taşıdı.

1934 yılında Fransa’da Grenoble Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ndeki eğitimi bitirememesi üzerine ailesinin isteği ile Tuna Nehri yoluyla İstanbul’a geri döndü. Yeni taşındıkları Nişantaşı’nda Rumeli Caddesindeki Rumeli Apartmanı’na yerleşti.

Yazarımız her dönemde disiplin sorunu yaşamıştır. Öğretim hayatıyla iş hayatında başarılı olamayışı bu yüzdendir. Halıcıoğlu’ndaki Ermeni Yetim Mektebi’ndeki Türkçe öğretmenliği sırasında okula geç kalmaları yüzünden maşından yapılan kesintiler sonucu hiçbir zaman tam maaş alamamıştır. Babasının açtığı, üstelik ortaklarından Ali Emali’yi de oğluyla birlikte çalışması için dükkâna yerleştirdiği tahıl alım satım toptancılığı dükkânını 6 ay sonra bomboş olarak babasına geri verdi.

Ünlü “Varlık” edebiyat dergisinin sahibi Yaşar Nabi Nayır, Sait Faik’in askerlik yapmadığını şöyle belirtiyor: “Askerlik yapmamıştı. Ruh hastası olduğuna dair asabiyecilerin verdikleri bir rapor askerlikten ihrac edilmesine yol açmıştı.” Bu raporun olduğunu Sait Faik’in raporu bir kavga sırasında Aziz Nesin’e göstermesi doğruluyor.

Babası Burgaz Adası’nda Çayır Sokak 15 numaralı köşkü1938 yılında satın aldı ve aile bu köşke taşındı. Aynı yıl babası Mehmet Faik Bey, 29 Ekim 1938’de Burgaz Adası’nda bronşit hastalığından öldü. Sait Faik, babasının ölümünden sonra kışları Nişantaşı’ndaki apartmanlarında, yazları ise Burgaz Adası’nda yaşamaya başladı.

Büyük hikâyecimizin, on altı hikâyeden oluşan ikinci kitabı Sarnıç, 1939 yılında Çığır Kitabevi’nden çıktı. Tıpkı ilk kitabı Semaver’deki gibi Adapazarı ve Bursa’da geçirdiği çocukluk günleri ile, hem İstanbul, hem yurtdışında bulunduğu sıralarda yaptığı gözlemlere yer verdi.

Sait Faik, 1940 yılında yayınlanan üçüncü hikâye kitabı Şahmerdan’da yer alan “Çelme” adlı hikâyesiyle, halkı askerlikten soğutmakla suçlanarak askerî mahkemeye verildi. Büyük üzüntüler yaşayan yazarımıza arkadaşı Orhan Veli Kanık, Abasıyanık’a o dönemde yazdığı bir mektupta “... bu arada Çelme hikâyesini buldum ve okudum ve başına bu işi açanlara küfrettim. Harika hikâye azizim.” diye yazarak arkadaşına destek oldu.


DEVAM EDECEK


Yazışma Adresim: www.goleaydin@hotmail.com
Gazete Adresimiz: www.anadolumedyagrup.com

Yayın Tarihi: 09.07.2012



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder