Ünlü hikâyecimiz Sait Faik’e ayırdığım “Geçmişten Günümüze
Şehrimizin Ünlüleri” adlı yazı dizimizin bu bölümünde yazarın eserleri ve
kendisi hakkında söylenmiş sözlere yer vereceğim. Önce eserleriyle başlayalım.
1936 yılında “Semaver”, 1939
yılında “Sarnıç”, 1940 yılında “Şahmerdan”, 1944 yılında ilk romanı “Medar-ı
Maişet motoru”, 1948 yılında “Lüzumsuz Adam”, 1950 yılında “Mahalle Kahvesi”, 1951
yılında “Havada Bulut”, 1951 yılında “Kumpanya”, 1952 yılında “Havuzbaşı”, 1952
yılında “Son Kuşlar”, 1952 yılında ikinci romanı “Kayıp Aranıyor”, 1953
yılında ilk şiir kitabı “Şimdi Sevişme Vakti”,
1954 yılında “Alemdağ’da Var Bir Yılan”, 1954 yılında “Az Şekerli”, 1955
yılında hikâye ve söyleşiler kitabı “Tüneldeki Çocuk” , 1956 yılında
Adliye röportajları “Mahkeme Kapısı”.
1977 yılından itibaren basılan diğer kitaplarını M. Uyguner’in
derlediğini görüyoruz. Bu kitaplar şair ruhlu yazarımızın sağlığında basılmış
değillerdir. Onlarda şunlardır:
1977 yılında “Balıkçının Ölümü/Yaşasın Edebiyat”, 1980
yılında konuşmalar ve mektuplar kitabı “Açıkhava Oteli” , 1981
yılında “Müthiş Bir Tren”, 1987 yılında “Sevgiliye Mektuplar” ve 1989
yılında “Bitmemiş Senfoni”.
Sait Faik’in ilköğrenimi sürerken anne ve babası
anlaşmazlığa düşüp boşandılar. Ailenin ayrılığı üç buçuk yıl sürdü. Bu dönemde
Sait Faik, babasının yanında kaldı. 1920 yılında Adapazarı’nın Yunan
işgaline uğramasından dolayı eğitimi zorunlu olarak durdu. Abasıyanıklar bir
çok, uzak ve yakın akrabalarıyla sırasıyla önce Düzce, daha sonra Bolu ve en
sonunda da Hendek’e göç ettiler.
Yunan İşgali bittikten
sonra Sait Faik’in ailesi Adapazarı’na döndü. Aile 1924 yılında, oğullarının
lise eğitimi için İstanbul’a, bir öğretmene yaptıkları şaka yüzünden
hikâyecimiz okuldan atılınca Bursa’ya taşındı. Bu sırada edebiyat dersi ödevi
olarak “İpekli Mendil”i yazdı. Liseyi bitirdikten sonra1928 yılında
İstanbul’a geri geldi.
Sait Faik, İstanbul Üniversitesi'nde okuduğu dönemde sık sık
Beyoğlu'nda dolaşıyor, evinin ve okulunun yakınındaki Şehzadebaşı
kıraathanelerine gidiyordu. Sanat ve edebiyat çevreleriyle o günlerde tanışmaya
başladı. 9 Eylül’le 23 Eylül 1930 tarihleri arasında, 14 gün
içinde Hür Gazete’de on öyküsü ve bir yazısı yayınlandı. Yazarımız bu
hikâyelerin birini bile nedense kitaplarına almadı. Basılan ilk hikâyesinden,
ölümüne yakın basılan son hikâyesine kadar Hüsamettin Bozok’un ifadesi ile
“genç hikâyeci” yaftasından kurtulamadı ve bu yaftayı “acı bir gülümseme” ile
hep taşıdı.
1934 yılında Fransa’da Grenoble Üniversitesi Edebiyat
Fakültesi’ndeki eğitimi bitirememesi üzerine ailesinin isteği ile Tuna
Nehri yoluyla İstanbul’a geri döndü. Yeni taşındıkları Nişantaşı’nda
Rumeli Caddesindeki Rumeli Apartmanı’na yerleşti.
Yazarımız her dönemde disiplin sorunu yaşamıştır. Öğretim
hayatıyla iş hayatında başarılı olamayışı bu yüzdendir. Halıcıoğlu’ndaki Ermeni
Yetim Mektebi’ndeki Türkçe öğretmenliği sırasında okula geç kalmaları yüzünden
maşından yapılan kesintiler sonucu hiçbir zaman tam maaş alamamıştır. Babasının
açtığı, üstelik ortaklarından Ali Emali’yi de oğluyla birlikte çalışması için
dükkâna yerleştirdiği tahıl alım satım toptancılığı dükkânını 6 ay sonra bomboş
olarak babasına geri verdi.
Ünlü “Varlık” edebiyat dergisinin sahibi Yaşar Nabi
Nayır, Sait Faik’in askerlik yapmadığını şöyle belirtiyor: “Askerlik
yapmamıştı. Ruh hastası olduğuna dair asabiyecilerin verdikleri bir rapor
askerlikten ihrac edilmesine yol açmıştı.” Bu raporun olduğunu Sait Faik’in
raporu bir kavga sırasında Aziz Nesin’e göstermesi doğruluyor.
Babası Burgaz Adası’nda Çayır Sokak 15 numaralı köşkü1938 yılında
satın aldı ve aile bu köşke taşındı. Aynı yıl babası Mehmet Faik Bey, 29
Ekim 1938’de Burgaz Adası’nda bronşit hastalığından öldü. Sait Faik,
babasının ölümünden sonra kışları Nişantaşı’ndaki apartmanlarında, yazları
ise Burgaz Adası’nda yaşamaya başladı.
Büyük hikâyecimizin, on altı hikâyeden oluşan ikinci
kitabı Sarnıç, 1939 yılında Çığır Kitabevi’nden çıktı. Tıpkı ilk
kitabı Semaver’deki gibi Adapazarı ve Bursa’da geçirdiği çocukluk günleri
ile, hem İstanbul, hem yurtdışında bulunduğu sıralarda yaptığı gözlemlere yer
verdi.
Sait Faik, 1940 yılında yayınlanan üçüncü hikâye
kitabı Şahmerdan’da yer alan “Çelme” adlı hikâyesiyle, halkı askerlikten
soğutmakla suçlanarak askerî mahkemeye verildi. Büyük üzüntüler yaşayan
yazarımıza arkadaşı Orhan Veli Kanık, Abasıyanık’a o dönemde yazdığı bir
mektupta “... bu arada Çelme hikâyesini buldum ve okudum ve başına bu
işi açanlara küfrettim. Harika hikâye azizim.” diye yazarak arkadaşına destek
oldu.
DEVAM EDECEK
Yazışma Adresim: www.goleaydin@hotmail.com
Gazete Adresimiz: www.anadolumedyagrup.com
Bütün yazılarım...: http://hayatintatlarivehayatindusundurdukler.blogspot.com
Yayın Tarihi: 09.07.2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder