Sinema 20. yy sanatıdır.
Adına 7. sanat da denen bu sanat dalı, henüz televizyon yayınlarının yaygın
olmadığı dönemde toplumu çok etkiledi. İktidarda bulunanlar tıpkı televizyonu
kullandıkları gibi sinemayı kullanmışlardı. Dünyanın ekonomi devi ülkeleri
sinemanın da devidirler. Ürettikleri filmleri başka ülkelere sattıklarında
politikalarını da yaymış oluyorlardı. Amerikan hayranlığı sinemayla yaratıldı.
Sinema hiç kuşkusuz en çok
müziğin yayılmasını, gelişmesini sağlamıştır. En ücra yerlerde yaşayanlar bile
sinema aracılığıyla radyo televizyondan önce sanatçıları görme, seslerini duyma
imkânı buluyorlardı. Dünyada Elvis Presley, bizde Zeki Müren bu yolla
şöhretlerine şöhret katmışlardı.
Siz sinema filmlerini nasıl
izlersiniz? Görsel zenginlikler mi dikkatinizi çeker, ikili diyaloglar mı?
İşlediği konu mu, yoksa kullandığı sinema tekniği mi? Sinema filmlerinin vermek
istediği mesaj sizi hiç ilgilendirmez mi, eğlenmek için mi sinemaya gidersiniz?
Şimdi sıkı durun, o amaçla gidip izlediğiniz filimler de geleceği hazırlayan
bir politikanın işlendiğini anlatmak istiyorum sizlere.
Geçtiğimiz yıllarda bir film
gösterime girmişti. Adı: “Melekler ve
Şeytanlar.” Dan Brown’ın özgün (orijinlal) adıyla “illuminati” adlı romanı sinemaya uyarlanmıştı. Kitap
hakkında tanıtım yazısında şöyle deniliyor:
“ Her birinin trilyonlarca dolarlık serveti
olan bir avuç insanın, IMF, CFR, TLC, Bilderberg ve alt kolları olan Masonik
gizli örgütler sayesinde ve menfaatleri doğrultusunda dünyada istedikleri zaman
savaş çıkarıp durdurabildiklerini, emirleri dışına çıkan bir yöneticiyi bir
darbe ile devirip o ülkeyi kaos ortamına sürükleyebildiklerini, bütün dünya
borsalarının ve merkez bankalarının onların emrinde olduklarını ve istedikleri
ülkede istedikleri zaman bir ekonomik krize neden olabildiklerini duymak size
ilkönce inanılmaz gelebilir. ABD’de dahil olmak üzere dünyanın en büyük
devletlerinin başkanlarının, banka ve şirket yöneticilerinin bu insanların
emrinde olduklarını ve küçük devlet başkanlarının büyük çoğunluğunun ceplerini
doldurmaktan başka bir şey düşünmeyen sadece birer kukla yönetici olduklarını
duyunca belki bu konuda biraz düşünmek ihtiyacını hissedeceksiniz. Bu kitapta
adı geçen bütün isimler gerçek kişilerdir ve anlatılan bütün olaylar gerçek
olup dünyayı nasıl istedikleri gibi yönettiklerinin açık birer kanıtıdır. 30
trilyon dolarlık serveti olan dünyanın en zengin hanedanlığı Rothschild Ailesi
ile 25 trilyon dolara sahip Rockefeller Ailesi dünyada ilk defa kendi
ağızlarından size gerçekleri bu kitapta anlatacaklar.”
İşte filmin çıkış konusu bu. Gelin filimde de adı geçen, kitaba
isim olan “İlluminati” neymiş görelim:
İlluminati 1776 yılında Almanya’da Adam Weisehupt tarafından
kuruldu. Amacı ünlü bilgin Galileo’nun bilimsel açılımlarının ışığında
kilisenin baskıcı tutumuna karşı durmaktı. Kelime anlamı “Aydınlanmış Olanlar”
dı.
Aydınlanma yolu ise dört kiliseden geçip melekler kalesine
varmaktı. Örgütün felsefeleri giderek derinlik ve kapsam kazandı. Kaostan
kaynaklanan düzen adını verdikleri bir sistemi dünyaya yaymaya çalıştılar. Buna
göre bir düzen sağlamak için iki farklı görüşü/düşünceyi de etkin kılmak
gerekiyordu. ( Bu gün bir çok demokraside yaşadığımız “İki partinin de bir
birinden yok farkı” serzenişini hatırlayın…) Bir aksiyon ancak karşıtıyla var
olabilirdi. Bununda adını “kaostan kaynaklanan düzen” koydular.
“İlluminati” kendi sahte muhalifini yaratan ustalardan oluşuyor.
Gerçek karşıtlar ortaya çıktığında İlluminati ekonomik yada siyasi nüfuz
kullanarak karşıt güçleri satın almak yada işbirliğine razı etmek için hızla
harekete geçiyor…
Bunun için finans kapitale sahip olmaları gerekiyordu. Finans
sistemini ele geçirdiler. Aslında geçirdiler demek yanlış olur. Sıfırdan inşa
ettiler. Ardından siyaset ve medya geldi. Partiler ve basın organlarını
hakimiyetlerine aldılar. Bir çok alt yapılanmaya gitselerde yukarda 10 kişilik
bir iç çemberleri vardı. Ve buda 7 ülkeden seçilen 10 kişiden (aileden)
oluşuyordu.
İlluminati konusunda çok temel eser yazan Amerikalı yazar
Texe Mars bu 10 kişilik yapının ülkelere
göre dağılımını şöyle yapıyor. “Dünyayı silip süpürecek 10 kral; ABD 2 üye,
Kanada 1 üye, Fransa 3 üye, Avusturya 1 üye, İngiltere 1 üye, İspanya 1 üye ve
Güney Afrika 1 üye”
Peki seçkinler kulübünün üyesi kimlerdir?
Rothschild ailesi, Rockefeller ailesi en önemli iki aile. Rothschild’ler yüzyıllar boyu devam eden bir
geleneğe sahip. Dünyayı yönlendiren “İlluminati” nin başında onun olduğu
söylenir. Bu iki aile her yıl sayısız öğrenciye karşılıksız burs verir. Ve bu
parlak öğrenciler gün gelir ülkelerinde göreve getirilir.”
Son dönemde iktidara getirilen iki ismi söylersek konu daha iyi
anlaşılır tahmin ederim. Fransa da Miterrand, Amerika da Bush.
Kan kokan ayinleri, kafatası ve kemik örgütlenmeleri, sapkın
törenleriyle illuminati günümüzde hala varlığını sürdürüyor.
Sinemanın büyüsüne kapılmamak için sembol ve işaretleri iyi
okumamız lazım. Sembol ve işaretlerin yanı sıra bir başka yazıda
incelediğimizde göreceğimiz gibi sinema filmlerinde çocuk çizgi filmlerine
varana kadar uyguladıkları 25. kare diye adlandırılan hilelerde var. Bu
hilelerle algılara gizlice ve sinsice işletmek istedikleri bir planı herkes
bilmeli bence . Bu yüzden sinemanın büyüsüne kapılmadan izleyicisi olmak gerek.
Sıradan izleyici olursak sinemanın anlatmak istediklerini sadece konu açısından
anlarız (oda anlarsak tabii), fakat bizim anlamamız gerekenleri değil..
10.06.13
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder