30 Haziran 2013 Pazar

BÜYÜLÜ SANAT: SİNEMA



Sinema 20. yy sanatıdır. Adına 7. sanat da denen bu sanat dalı, henüz televizyon yayınlarının yaygın olmadığı dönemde toplumu çok etkiledi. İktidarda bulunanlar tıpkı televizyonu kullandıkları gibi sinemayı kullanmışlardı. Dünyanın ekonomi devi ülkeleri sinemanın da devidirler. Ürettikleri filmleri başka ülkelere sattıklarında politikalarını da yaymış oluyorlardı. Amerikan hayranlığı sinemayla yaratıldı.

Sinema hiç kuşkusuz en çok müziğin yayılmasını, gelişmesini sağlamıştır. En ücra yerlerde yaşayanlar bile sinema aracılığıyla radyo televizyondan önce sanatçıları görme, seslerini duyma imkânı buluyorlardı. Dünyada Elvis Presley, bizde Zeki Müren bu yolla şöhretlerine şöhret katmışlardı.   

Siz sinema filmlerini nasıl izlersiniz? Görsel zenginlikler mi dikkatinizi çeker, ikili diyaloglar mı? İşlediği konu mu, yoksa kullandığı sinema tekniği mi? Sinema filmlerinin vermek istediği mesaj sizi hiç ilgilendirmez mi, eğlenmek için mi sinemaya gidersiniz? Şimdi sıkı durun, o amaçla gidip izlediğiniz filimler de geleceği hazırlayan bir politikanın işlendiğini anlatmak istiyorum sizlere.

Geçtiğimiz yıllarda bir film gösterime girmişti. Adı: “Melekler ve Şeytanlar.” Dan Brown’ın özgün (orijinlal) adıyla “illuminati”  adlı romanı sinemaya uyarlanmıştı. Kitap hakkında tanıtım yazısında şöyle deniliyor:

“ Her birinin trilyonlarca dolarlık serveti olan bir avuç insanın, IMF, CFR, TLC, Bilderberg ve alt kolları olan Masonik gizli örgütler sayesinde ve menfaatleri doğrultusunda dünyada istedikleri zaman savaş çıkarıp durdurabildiklerini, emirleri dışına çıkan bir yöneticiyi bir darbe ile devirip o ülkeyi kaos ortamına sürükleyebildiklerini, bütün dünya borsalarının ve merkez bankalarının onların emrinde olduklarını ve istedikleri ülkede istedikleri zaman bir ekonomik krize neden olabildiklerini duymak size ilkönce inanılmaz gelebilir. ABD’de dahil olmak üzere dünyanın en büyük devletlerinin başkanlarının, banka ve şirket yöneticilerinin bu insanların emrinde olduklarını ve küçük devlet başkanlarının büyük çoğunluğunun ceplerini doldurmaktan başka bir şey düşünmeyen sadece birer kukla yönetici olduklarını duyunca belki bu konuda biraz düşünmek ihtiyacını hissedeceksiniz. Bu kitapta adı geçen bütün isimler gerçek kişilerdir ve anlatılan bütün olaylar gerçek olup dünyayı nasıl istedikleri gibi yönettiklerinin açık birer kanıtıdır. 30 trilyon dolarlık serveti olan dünyanın en zengin hanedanlığı Rothschild Ailesi ile 25 trilyon dolara sahip Rockefeller Ailesi dünyada ilk defa kendi ağızlarından size gerçekleri bu kitapta anlatacaklar.”

İşte filmin çıkış konusu bu. Gelin filimde de adı geçen, kitaba isim olan “İlluminati” neymiş görelim:

İlluminati 1776 yılında Almanya’da Adam Weisehupt tarafından kuruldu. Amacı ünlü bilgin Galileo’nun bilimsel açılımlarının ışığında kilisenin baskıcı tutumuna karşı durmaktı. Kelime anlamı “Aydınlanmış Olanlar” dı.
Aydınlanma yolu ise dört kiliseden geçip melekler kalesine varmaktı. Örgütün felsefeleri giderek derinlik ve kapsam kazandı. Kaostan kaynaklanan düzen adını verdikleri bir sistemi dünyaya yaymaya çalıştılar. Buna göre bir düzen sağlamak için iki farklı görüşü/düşünceyi de etkin kılmak gerekiyordu. ( Bu gün bir çok demokraside yaşadığımız “İki partinin de bir birinden yok farkı” serzenişini hatırlayın…) Bir aksiyon ancak karşıtıyla var olabilirdi. Bununda adını “kaostan kaynaklanan düzen” koydular.

“İlluminati” kendi sahte muhalifini yaratan ustalardan oluşuyor. Gerçek karşıtlar ortaya çıktığında İlluminati ekonomik yada siyasi nüfuz kullanarak karşıt güçleri satın almak yada işbirliğine razı etmek için hızla harekete geçiyor…

Bunun için finans kapitale sahip olmaları gerekiyordu. Finans sistemini ele geçirdiler. Aslında geçirdiler demek yanlış olur. Sıfırdan inşa ettiler. Ardından siyaset ve medya geldi. Partiler ve basın organlarını hakimiyetlerine aldılar. Bir çok alt yapılanmaya gitselerde yukarda 10 kişilik bir iç çemberleri vardı. Ve buda 7 ülkeden seçilen 10 kişiden (aileden) oluşuyordu.

İlluminati konusunda çok temel eser yazan Amerikalı yazar Texe  Mars bu 10 kişilik yapının ülkelere göre dağılımını şöyle yapıyor. “Dünyayı silip süpürecek 10 kral; ABD 2 üye, Kanada 1 üye, Fransa 3 üye, Avusturya 1 üye, İngiltere 1 üye, İspanya 1 üye ve Güney Afrika 1 üye”

Peki seçkinler kulübünün üyesi kimlerdir?

Rothschild ailesi, Rockefeller ailesi en önemli iki aile.  Rothschild’ler yüzyıllar boyu devam eden bir geleneğe sahip. Dünyayı yönlendiren “İlluminati” nin başında onun olduğu söylenir. Bu iki aile her yıl sayısız öğrenciye karşılıksız burs verir. Ve bu parlak öğrenciler gün gelir ülkelerinde göreve getirilir.”

Son dönemde iktidara getirilen iki ismi söylersek konu daha iyi anlaşılır tahmin ederim. Fransa da Miterrand, Amerika da Bush.

Kan kokan ayinleri, kafatası ve kemik örgütlenmeleri, sapkın törenleriyle illuminati günümüzde hala varlığını sürdürüyor.

Sinemanın büyüsüne kapılmamak için sembol ve işaretleri iyi okumamız lazım. Sembol ve işaretlerin yanı sıra bir başka yazıda incelediğimizde göreceğimiz gibi sinema filmlerinde çocuk çizgi filmlerine varana kadar uyguladıkları 25. kare diye adlandırılan hilelerde var. Bu hilelerle algılara gizlice ve sinsice işletmek istedikleri bir planı herkes bilmeli bence . Bu yüzden sinemanın büyüsüne kapılmadan izleyicisi olmak gerek. Sıradan izleyici olursak sinemanın anlatmak istediklerini sadece konu açısından anlarız (oda anlarsak tabii), fakat bizim anlamamız gerekenleri değil..



                                                                                                                                      10.06.13
                                                                                                                                    

 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder