Merhaba
dostlar! Pazar günü okuyacağınız bu yazıyı Cumartesi günü saat 12:30 sularında (çok
gelenekçi değilim ama bazı yeni dil biçimleri kullanımına da karşıyım. Örnek
vereyim, “12 gibi ordayım” denmemeli. “12 civarı”, “12 dolayı” yada eski ama
hepsinden güzeli “12 sularında” denmesidir.) yazıyorum. Artık yaz kendini
hissettirmeye başlar. Bu senede uzun ve çok sıcak bir yaz olacağı söyleniyor. Siz
bu yazıyı okuduğunuzda umarım hava piknik yapmaya müsait olur. Bütün bir kış
evle okul arası gidip gelen çocukların hakkı bu. Eh karnelerde dün alındı. Çok
sıcaklarda piknik yetmez, o zaman deniz kenarları aranır. Yoksa bu sıcaklarda
dondurma gibi eririz. Bu durumu dua kabul edip amin diyenler varsa eminim
onların kilolarıyla sorunu vardır. Ona bakacak olursanız benimde kilolarla
sorunum var ama amin demiyor, ah keşke diyorum. Çünkü sıcaklarla terlemek
kilolarımı azaltmıyor.
Yeter bu kadar kilo muhabbeti. Bu gün biliyorsunuz her hafta Pazar olduğu gibi gene şiirlerle söyleşeceğiz. Sizler için seçtiğim ilk şiirim 1978 yılına ait. Toplumcu akımların hakim olduğu yıllardı o yıllar. Dinimizde de olduğu gibi emeğin hakkını savunmak kutsaldı. Dolayısıyla vereceğim bu iki şiir toplumcu düşüncelerin izlerini taşıyor. Eğer bu yazıları takip ederseniz yazılışındaki tarih sırasını bozmadan verdiğim şiirlerde toplumculuğa getirdiğim eleştirilerimi de göreceksiniz.
Yeter bu kadar kilo muhabbeti. Bu gün biliyorsunuz her hafta Pazar olduğu gibi gene şiirlerle söyleşeceğiz. Sizler için seçtiğim ilk şiirim 1978 yılına ait. Toplumcu akımların hakim olduğu yıllardı o yıllar. Dinimizde de olduğu gibi emeğin hakkını savunmak kutsaldı. Dolayısıyla vereceğim bu iki şiir toplumcu düşüncelerin izlerini taşıyor. Eğer bu yazıları takip ederseniz yazılışındaki tarih sırasını bozmadan verdiğim şiirlerde toplumculuğa getirdiğim eleştirilerimi de göreceksiniz.
BİR YÜKSEK TEPE
Bir yüksek tepeden izliyorum şehri
Küçülmüşte oyuncaklaşmış her şey
Avucumun içinde sanki
uzatsam elimi tutacağım
Bende o şehirdenim fakat
açsam ağzımı her şeyi yutacağım
Bir yüksek tepeden izliyorum şehri
Elimde bir sahra dürbünü
Ve işte görüyorum orda
Tamirci çıraklarını
Yatmışlar soğuk, ıslak ve yağlı betonlara
Konuşuyorlar..
Duymuyorum.
Ve işte görüyorum orda
Bir atölyede yine çıraklar
Bir kalabalık, bir öbekleşme, bir telaş var
Eli kopmuş bir çocuk şaşkın ağlıyor
Duymuyorum.
Ve işte görüyorum orda, toz duman içinde
Sıska, çıplak ve sapsarı bir çocuk
Bir elinde bir somun ekmek
Diğer eli bir adamda bileğinden
İki polis çocuğu götürmek için sabırsızlar, belli
Yalvarıyor çocuk, minicik ürkek elli
Avucumun içinde sanki
uzatsam elimi tutacağım
Bende o şehirdenim fakat
açsam ağzımı her şeyi yutacağım
Aydın Göle
1978
*
ŞEHRİN SOKAKLARINDA RÜZGAR
Şehrin sokaklarında bir rüzgar
Dolaşıyordu özgür, biraz da hoyrat
Her duvara çarpışında acılı ıslıklarla,
acılı türküler söylüyordu
Şehrin sokaklarında neler yoktu neler,
yıkılmıştı bahçeler
Gelecekten umutsuz, şimdiden çocuksuzdu
Kuş sesleriyle birlikte çocuk seslerinede
Bir özlem duyulurdu, kaç zamandır bilinmez
Şehrin sokaklarında çamur ve gölcükler
bu
rüzgarla kudurmuşlardı
Babalar akşam eve yorgun dönerlerken
ciğerlerinde
duyuyorlardı
yapışkan lağım kokusunu
Şehrin sokaklarında bir rüzgar
Dolaşıyordu özgür, biraz da hoyrat
Ve giderek güçleşiyordu hayat
Şehrin bulvarında uçuşuyordu etekler
Kilotlu çoraplarda saklı genç, yaşlı bacaklar
Karışmıştı havaya iç bayıltan kadınca kokular
Şehrin sokaklarında neler yoktu neler
Bu akşam üstü kapanmıştı kapı pencere
ve çekilmişti perdeler
çocuklar aç, tir tir titriyorlardı
yanmıyordu sobalar
boştu tencereler
Ve bir kederi olanca ağırlığıyla duyuyordu anneler
Babalarda fakat, özellikle anneler..
Şehrin sokaklarında bir rüzgar
Dolaşıyordu özgür, biraz da hoyrat
Duvarlara çarpışında canı yanarak
Islık çalıyordu
bir acı ıslık.
Aydın Göle
1979
*
Kışı pek sevmezdim. Kar yağarken güzel olurdu, bembeyaz kesilirken tabiat, görüntüye doyulmazdı, ama sonra onun erimesini beklemek zor gelirdi. Eski kışlar birde uzun olurdu ki..
Resmen mahsur kalırdım. Bütün dünyanın iklimi değişti, bu arada Marmara’nında değişti tabii. Kar yağmasını her kış dört gözle bekleyen Faruk Karagöz dostum her yıl hüsrana uğruyor artık. Ona da eski sert kış hatıraları kaldı. Bu kadar sözden sonra gelsin kış şiiri artık değimli?
KIŞ KAPIDA
Kış kapıda
Güneş limon sarısı bir buz
Mavisi uçmuş göğün
Soğuk var bundan sonra her öğün
Leyleklerle gitti yaz
Kış kapıda
Rüzgarlar yeşili kırbaçlamakta
Doğa yılgın düşmekte
Ve.. yitmekte
__ gözlerimin önünde __
yavaş yavaş
Aydın Göle
1979
*
Bir gün arkadaşlar oturmuş güzellik tanımı üzerine konuşuyorduk. Felsefeyle de ilgimiz var hani. Dursun Ali Arslanoğlu arkadaşım bu gün bile felsefeyle ilgileniyor. Neyse, o konuşmada “güzelliğin” faydayla eşleşmediği fikrine vardık. Faydası olan her şeye güzel denemezdi. Peki güzel neydi? Simetri orantı meselesi mi? Güzelliğin daha derin bir boyutu olmalı düşüncesindeydim. Bu şiirde öyle doğdu.
BENCE BÖYLE GÜZEL
Çırılçıplak,
- yontu gibi -
Uzanıp yatsada kadın,
Ak çarşaflarda sereserpe.
Gizemine vurulurum güzelliğinin
Orantısına simetrisine değil.
Güzel böyle güzeldir,
böyle cana yakın
Çarpıcıdır,
elektrik akımı gibi,
böyle!
Aydın Göle
1979
*
Arkadaşım Dursun Ali Arslanoğlu kendini yetiştirmiş, bilgiye aç, hep uçlarda düşünen biridir. Yetiştirme yurdunda büyümüş, ailesine çok bağlı bir babadır. İşte bu Ali yurttan 18 yaşında çıktığında öğrenim durumu orta iki terkti. Orta okulu bitirdikten sonra 20 yaşında liseye gitti. Daha sonra hiç bir eğitsel ek yardım almadan üniversiteye girmiş ve bitirmeyi başarmıştır. Bu şiiri onun için yazmıştım.
ALİ’Yİ DÜŞÜNÜYORUM
Yıldızlı gecelerde ayın doğuşuna sevinirdik
Sokak lambasının altında transistörlüyle müzik dinlerdik
Ve konuşurduk “Nazım” üstüne “Attila” üstüne
Sevgi üstüne, savaş üstüne sabahlara kadar
Cebinden bir tomar kağıt çıkarırdı kimi zaman
Son şiirlerini okur, bende dinlerdim
Uğramadan edemez, neden üç gündür gelmedi
Yol mu kayıyor ayaklarımdan, ben mi yürüyorum
Biraz dalgın, düşünceli biraz
Ahmak ıslatanla ıslanıyorum
Yine sonbahar geldi yine kestaneler
Dokuzuncu senfonisi ıslığımda Beethowen’in
Aliyi düşünüyorum
Uğramadan edemez, neden üç gündür gelmedi
Aydın göle
1982
Bu şiiri neden yazdığımı hatırlamıyorum. Altında notta yok! Ama şiiri okuyun ne dediğine bakarak yazma nedenimi anlayacaksınız.
YÜREĞİM VE YER ÇEKİMİ
Yer çekimi yüreğimi de
var gücüyle çekiyor bu akşam
ıslak kaldırımlarında
yürürken bu şehrin
Taşımıyor ayaklarım
Tonlarca ağırlıkta sanki yüreğim
Kaçsam diyorum bazen
kaçsam çekimsiz bir gezegene
Hafifler miydi bilmem
orda biraz olsun, yüreğim
Aydın Göle
1982
*
Bugünkü son şiirimi beğenilerinize sunuyorum. Bu şiirle göreceksiniz, şiirlerim yavaş yavaş kabuk değiştiriyor. Daha eli ayağı düzgün şiirler doğmaya başladı o tarihlerde.
ERKEK ÇOCUKLARI
Karşıda bir çocuk sümüğünü yalıyor
Şekerler verseniz susturamazsınız
Hem sümüğünü yalıyor, hem ağlıyor
Çünkü uçurtmasını çalmış hınzır rüzgar
Göklerde gözleri boşuna arıyor
Karşıda bir çocuk sümüğünü yalıyor
Su birikintilerinde kayık yüzdürüyor
Uzak denizlerden rüzgar almış
Geçerken uğramış bu limana
Karşıda bir çocuk sümüğünü yalıyor
Bacaklarının arasında bir tahta parçası
Kendini at üstünde kral sanıyor
Meydan savaşlarını hiç kaybetmemiş
Taşları karşı cepheye mermi gibi atıyor
Aydın Göle
1982
Hepinize iyi bir tatil günü diliyorum.
16.06.13
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder