17 ağustos Marmara depreminin 10. yılını doldurmak üzereyiz.
Depremde kaybettiğimiz yakınlarımıza, hemşerilerimize ve tüm yurttaşlarımıza
Allahtan rahmet diliyorum. Felaket sonrasında evli olan erkek kardeşim bizi
yanına almış, İstanbul’un ilçesi Silivri’ye bağlı sayfiye köyü Gümüşyaka’ya
götürmüştü. Daha sonra babamın kardeşleri bizleri davet edince 5 ay Ankara da
kaldık. Ne çok günlük ve sıradan hayatımızı aradım bilseniz..
Deprem öncesi meğer ne kaygısız, ne mutlu hayatımız varmış..
22 ağustos 1999’da güzel, masum ve mahsun kentimden
gözyaşlarıyla ayrıldım. 20 mart 2000’de de sevinerek geri geldim. Gelir gelmez
sorunlar kuşattı beni. Kanalizasyon ve su şebekesinin döşenmesi nedeniyle 3 yıl
köstebek yuvası yollarda herkes gibi bende gidip geldim.
Çukurlara girip çıkmaktan, iki sevgili dostum; rahmetli
Erdinç’in düşüncesi olan ve onun yönlendirmesiyle, bir ara kanser illetiyle
boğuşan, Allahın izniyle bu hastalığı yendiğini umduğum İsmail Terzioğlu’nun
ortak fikir ve üretimi olan, adını üçümüzün isimlerimizin ilk hecelerini
kullanarak İSTERAY koyduğum arabam beni az uğraştırmamıştı. Her gün mutlaka
tamire gidiyordum.
Laf aramızda baktım ben tamirlerle başa çıkamıyacağım,
tuttum devamlı tamire gittiğim ustayı dost edindim. N’aparsınız, geçim dünyası,
başka çare yok! Şaka şaka! Bu gün, motor tamircisi Davut Korkmaz arkadaşım da
benim için çok önemlidir. Onun sayesinde malzeme dışında çok yüklü ustalık
paraları ödemediğim gibi, bir gün olsun yolda kalmadım. İşi gücü bırakıp, hatta
yataktan kalkıp yardımıma koşardı.
Zor yıllardı. Kimse yarın ne olacağını bilememenin
şaşkınlığını, endişesini üstünden atamıyordu. Yalnız o zor yıllardan çok güzel
insanlar kazandım. Hele Çarşamba pazarında evi ve dükkanları olan Mustafa ve
İbrahim kardeşler.. Nerde olursam olayım, saatin kaç olduğu hiç fark etmez, bir
telefonla, Hızır gibi yetişip sorunumu hallediyorlardı.
Dedim ya zor yıllardı, hepiniz benden daha çok biliyorsunuz.
Bizi biz yapan işte bu özelliğimizdir. Zor zamanda kimseyi ortada bırakmayız.
*
2002 yılıydı, birazda bu yollar yüzünden, ama daha çok bir
acemi şoförün gelip arkadan taksiyle çarpması sonucu kaza geçirdim. Orda bir şeye
daha tanık oldum: beni ne çok tanıyan, benimde ne çok tanıdığım varmış.
Yıllarca görmediğim, görmediğim için yüzünü unuttuğum annemin arkadaşını bile o
kazada gördüm. Tanıyamayacaktım nerdeyse. “Ben onu tanıyorum, annesine haber
verelim” diyen sesi tanımama yardımcı oldu. “Aman” dedim, “aman anneme haber
vermeyin, yüreğine inmesin.” Allahtan haber vermediler.
Hakikatten şaşırtıcı bir şey! En olmadık, en umulmadık anda
ummadığınız kişilerle karşılaşırsınız. O kazada benim için öyle oldu.
*
Deprem sonrası yıllardır birike birike kangren olmuş, hiçbir
belediye başkanının (bunların içinde bir önceki Adapazarı, daha sonra ilimiz
büyükşehir kapsamına alınınca büyükşehir belediye başkanı olan başkanda dahil)
çözemeye yanaşmadığı sorunların yavaş yavaş çözüldüğünü söylemeliyim. Yeni
yollar açıldı, bir yoldan diğer yola yeni bağlantılar kuruldu. Yeni yollarla
şehirde bir ferahlama oldu tabii. Akıncılar mahallesi de bundan payını aldı.
Diğer mahallelerinde aynı şekilde değişti ve gelişti.
Benim burada şikayet edeceğim bir iki konu var. Sokağımızın
adı boydan boya Kamer sokaktı. Her köşe başına yeni bir sokak adı verilerek
sokağımız parçalandı önce. Küçücük bir parçası kamer sokak olarak bırakılmıştı.
Biz o parçanın içindeydik. İnanın bir sokaktan yedi sokak ürettiler. Kamer
sokaktan Erdem, Polat, Ergül, Sefa, Merve ve adını unuttuğum bir sokak adı
daha. Aradan çok uzun bir zaman geçmemişti ki sokak adlarında bir değişiklik
daha yaptılar. Gelinde çıkın işin içinden. Mahalle sakinleri adres tarif edemez
hale geldiler. Postacılar yeni mektup adreslerini bilmiyorlar. Bizlere düzenli
biçimde faturalar gelmiyor. Son olarak bu sokakların adları kaldırıldı.
Bazılarına isim yerine numara konuldu. Mesela, bizim sokak, bahçe sokaktan bir
parça alınıp eklenerek daha geriden başlatıldı ve Kamer olan adımız 15 numarayla
numaralandırıldı. Kamer sokaktan alınan bir parçalarla Erdem adı konulan sokak
18. sokak olurken, Ergül sokak eski Bakkallar durağının, şimdiki Elit Otel’in
ordan başlayan ve Çilek sokağın başladı yerde biten Büyükgeçitle birleştirildi
ve birleştiği sokağın adını alarak yok oldu. Yani Kamer sokak sizlere
ömür.. 53 yıldır yaşadığım sokak artık
yok! Tarihe gömdüler. Sokak sakinlerine sorulmadan il meclislerinde oturan
beylerin keyfince eskilerin deyimiyle “hükmü şahsiyetinden” koparıldı. Bunun
adına da modern kentleşme diyorlar. Batsın böyle modernlik.
Sokaklarda insan gibidir. İnsanlar gene eskilerin dediği
gibi nasıl “ismiyle müsemma” ise sokaklarda ismiyle özeldir.
Numaralandırıldığında özelliğini kaybeder ve kişiliksizleşir. Siz kimlik
numaranızla çağrılabilir misiniz? Çağrılsanız dönüp bakar mısınız? Size kimlik
numaranız mı kimlik katar, adınız mı? Bu çılgınlığı yaparak adımızı ortadan
kaldıran, sadece bizim adımızı değil bir çok sokak adını değiştiren yok eden
meclis üyelerine en azından ben hakkımı helal etmiyorum. Siz kim oluyorsunuz da
benim adımı değiştiriyorsunuz? Burası deneme tahtası mı? Kamer sokak adımı geri
istiyorum. Hem de eski boyutuyla. Karşı sokak Horozlu sokakta bu şekilde
küçültüldü. Ona da 2 numarayı uygun görmüşler. O sokağın sakinleri de durumdan
memnun değil biline.. Kamer sokaktan türeme 18 nolu sokak sakinleri de. Koca
kentte benim bilmediğim nice sokak böylelikle yok olmuştur tahmin ederim.
*
Kentler cadde ve sokaklarıyla, bunların kesiştiği köşe
başlarıyla ve meydanlarıyla (Fransızcadan dilimize uydurduğumuz bulvarlarıyla)
güzelleşir. Adnan Menderes caddesine yapılan alt geçit yüzünden kapalı spor
salonunun meydanı yok edildi. Şimdi oranın ucubeliğini görüyor musunuz. Ne
uğruna yapıldı bu alt geçit? İnsanların hayatı ne uğruna feda edildi? Otomobil
uğruna.. Otomobiller trafik ışıklarıyla hiç durmadan yol alsınlar diye. İyi de
insanın kendi ürettiği nesnenin esiri olarak can verdiği nerde görülmüş?
Her caminin bir cemaati vardır. O cemaat yakın çevreden
gelenlerle oluşur. Bizim burada bildim bileli biri Aziziye biri Kavaklı camii
vardı. Yönümüzü Adnan Menders ve Sakarya caddelerine döndürürsek arkamızda
kalan Hacıoğlu mahallesinin bizle birleşen yerinde Orta camii yapıldı.
Bunlardan sadece Aziziye camii bizim mahallemize aittir. Öyle diye o camilere
gidenlere yasak mı koyacağız. Cami
cemaati en sadık cemaattir, kim dinler yasağı koysanız? Alt geçitle dolaylı
olarak engellenen bizim mahhalenin sakinlerinden bir bölümü gene Kavaklı
camiine gidiyor. Bu yolda kadın, erkek, genç, yaşlı 6 kişi alt geçitten hız
kesmeden çıkan araçların çarpması sonucu ölmesine rağmen bu camimize bizim mahallemizden gidenler
gitmekten vaz geçmediler.
*
Her kesin alıştığı bir yer vardır. Öyle kolay değil,
alışkanlıklardan kolay vaz geçilmez. Gittiğimiz camiler aynıdır. Gittiğimiz
kahveler, çay ocakları da aynıdır. Başka yerlere gitsekte tat alamayız. İnsan
ibadetinden de eğlencesinden de tat almalıdır. Çalışmaktan da, dinlenmekten
de.. Yemek yemek beklide gözümüzü açar açmaz öğrendiğimiz ilk en büyük
zevkimiz. Tat almadığımız yiyecekleri yemek işkence gelir bize.
Yerel yöneticiler bu küçük görünen ama hiçte öyle olmayan
konularla hayatımızı etkilerler. Tat alamadığımız yiyecekler sunmaları bizleri
üzer. Bu yüzden yaptıkları ve yapacakları icraatlarında ben yaptım oldu
dememeliler. Baklava börek yer gibi
yaşamanız dileğiyle bu günkü yazıyı bitiriyorum.
21.06.13
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder