Bir bilge sizden evladınızın
elinin bir parmağını istese, hatta o parmak için bir kese altın vereceğini
söylese, bilgenin bilgeliği gözünüzde kalmaz; bilgeyi sözle yaralamaya çalışır,
söz yetmezse fiziki saldırıda bulunur, hiçbirini yapamazsanız umutla yanına
gittiğiniz adamın söylendiği gibi bir bilge olmadığını düşünür, deli olduğu
yargısına varırsınız. Acaba öylemidir?
İnsanlar duyduklarıyla yargıya varırlar
fakat söylenen sözün doğruluğu konusunda içlerinde bir kuşkuyu daima taşırlar. İnsanların
en kolay yargıya vardıkları şey gördükleri üstünedir. Peki her gördüğümüz
doğrumudur? Ölçülebilir şeylerle bunu doğrulatma yollarımız var. Ya
ölçülemeyenlere ne demeli?
Kavramlar böyle şeylerdir. Bunları
ölçecek alet henüz keşfedilemedi. Sevgi gibi, acımak gibi, dostluk gibi,
kardeşlik gibi, ışık gibi, inanmak gibi... bunların ardına dilerseniz başka pek
çok kavramı daha dizebilirsiniz.
Görünür şeyler görecelidir; bakışa
göre değişir. Onun için yanıltıcı olma ihtimali vardır.
Örnek: Gece gökyüzüne baktığımızda
bir sürü yıldız görürüz. Gündüz baktığımızda hiç birini göremeyiz. Gündüz
gökyüzüne baktığımızda yıldızlar yok olur mu? Elbette bunun cevabı bellidir.
Cevabı belli olan şeyin başka sorusu olamaz mı? Şöyle sorsak yanlış olmaz:
Gündüz de yok olmayan yıldızları göstermeyen nedir? Cevabı gayet basittir.
Dünyanın bizim bulunduğumuz tarafı güneşe dönük zamanına gündüz diyoruz ya,
işte o zaman güneşten gelen ışığın yıldızdan gelen ışıktan fazla olması
nedeniyle yıldızları göremeyiz. Bu işin bir tarafı, birde bunun başka bir yönü
daha var. Gece bakıp gördüğümüz her yıldız baktığımız anda baktığımız yerde
midir? Evren sürekli hareket halinde olduğundan cevabı hayırdır değil mi? Ama
unutmayın o evrenin parçası olarak yer küremizde hareket halindedir,
cevabımızda evet olmalıdır doğal olarak. Gene yanılırız. Çünkü gördüğümüz
yıldızın hareket hızıyla bize uzaklığı da önemlidir. Baktığımız yıldızla
aramızdaki mesafe, ışığının bize gelme hızıyla çarpılarak düşünülecek olursa o
yıldızın gördüğümüz anda sönmüş olma ihtimali de yüksektir. Şimdi gördüğünüze
inanma konusunda ne diyebilirsiniz? Düşünün maddenin durumundan söz ettim
sadece. Göremediğimiz kızıl ötesi, morötesi (ultraviole), lazer gibi başka
dalga boylarıda var. Kavramlar söz konusu bile değildi. İşin içinden çıkın
çıkabilirseniz.
Onun için diyorum ki,
duyduklarınız kadar gördüklerinizde sizi yanıltabilir. Gördüklerinizin sizi
yanıltmaması için sonucu önceden anlayabilmek gerekir. Bunu kavramayan bilgeyi
suçlar.
Bu konuyla ilgili bir hikâyemiz
var. Buyurun okuyun.
*
Yaşlı, cömert bilgeye bir kadın kucağında bebeğiyle yardım
istemeye gitmiş.
- Şehrin en fakiri benim!. demiş. Yardım edebilir misiniz
bana?
Yaşlı Bilge, kadının bebeğinin ipekimsi yanaklarını öpüp okşadıktan sonra:
Yaşlı Bilge, kadının bebeğinin ipekimsi yanaklarını öpüp okşadıktan sonra:
- Fakirsin demek!. Yalnız ben karşılıksız yardım hiç
yapmadım!. Yardım istemekte ısrarcıysan, senden çocuğunun parmağını istiyorum..
ücretini ödeyeceğim..
Yardım isteyen kadın, önce bilgenin deli olduğunu düşünmüş. “Yada,
en iyi ihtimalle kötü bir şaka yapıyor.” Demiş kendi kendine.
Yaşlı ve cömert bilge isteğinde ciddîymiş.
Bir kese altın uzatarak kadına:
- Ayak parmağı bile olur!. demiş. Cerrah olduğum için, korkma acı çektirmem yavruna. Bedenindeki kanının donduğunu hisseden kadın oradan kaçmayı aklından geçirirken, yaşlı bilge:
- Olmazsa tek tırnağını sökeyim! Diyerek isteğini sürdürmüş. Hem yenisi çıkar, bebeğin bir kaybı olmamış olur.
- Ayak parmağı bile olur!. demiş. Cerrah olduğum için, korkma acı çektirmem yavruna. Bedenindeki kanının donduğunu hisseden kadın oradan kaçmayı aklından geçirirken, yaşlı bilge:
- Olmazsa tek tırnağını sökeyim! Diyerek isteğini sürdürmüş. Hem yenisi çıkar, bebeğin bir kaybı olmamış olur.
Kadın artık “deli meli değil, bu düpedüz ruh hastası”
diyerek düşündüğü yaşlı bilgeden korkmaya başlamış. Sonunda sabrı tükenmiş. Kapıyı
çarpıp ordan kaçarcasına teleşla uzaklaşmaya çalışırken yaşlı bilge kadının
arkasından:
- Nasıl fakirsin sen anlamadım!. diye bağırmış. Bir kese altına kucağındaki bebeğin bir parça tırnağını vermiyorsun!
- Nasıl fakirsin sen anlamadım!. diye bağırmış. Bir kese altına kucağındaki bebeğin bir parça tırnağını vermiyorsun!
Yanındaki adamına dönmüş:
- Elindeki hazineyi fark edip gördü galiba. Demiş.
*
Görmek neymiş meğer... biri doğrudan veya dolaylı
göstermeden, kimilerinin bunu görmesi imkânsızdır.
Gelin şimdi gördüklerinize güvenin güvenebilirseniz. Yardım isteyen kadın
açısından bakarsanız bilge ruh hastasıdır. Her şeyi tepeden izleyen biri olarak
siz bilge için “gerçeği kadına yaşatarak gösteren adam” dersiniz. Neye bakarsanız
bakın, onu görmeniz için tek açıdan bakmayın. Bazen ona yaklaşın, bazen
uzaklaşın. Bazen tepeden, bazen alttan, ama mutlaka her yönden bakın. Kıyas
yapılacak benzeri veya başka bir şey varsa kıyaslayın. Görme ancak o zaman
gerçekleşir. Bu bile yetmeyebilir, çünkü değer vermenizde gerekir. O kadar boş
şeylerle uğraşır, sürekli en olumsuz düşüncelerle boğuşuruz ki, olan zenginliklerimizi
görmeyiz, göremeyiz. Oysa onlara sürekli bakıyoruz, devamlı onlarlayız.
Elimizdekilere değer vermiyoruz, bütün suçumuz bu. Değer versek bizde görmeye
başlarız. Sağlık, eş, evlat, ana-baba, kardeş, dost ve arkadaşların değerini
bilmeden onları görmemiz mümkün değil!
Yayın Tarihi: 29.01.2016
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder