31 Ocak 2016 Pazar

ŞAİRLERİN ŞİİRLERİYLE SÖYLEDİĞİ







Merhaba sevgili okurlar. Ocak ayı bir girdi, pir girdi. Bizimde içinde bulunduğumuz dünyanın kuzey yarım küresinde bu zamanlar kışa gireriz girmesine de, bu yıl paldır küldür girdik sanki. Ege, Akdeniz bölgeleri iç ve kuzey bölgeleri gibi bir kış görmez. Marmara’ysa diğer bölgelere göre daha ılımandır. Gelgelelim bu haftalarda donduk. Bu kış bir an önce bitse de rahata ersek. Çok soğuklarıda, aşırı sıcaklarıda pek sevmiyorum. Genede yaz kıştan iyidir. Kış masraflıdır, fakir fukaranın en zorlandığı zamandır kış. Hayvanlarıda unutmayalım. Zavallılar  soğuklarda yiyecek bir lokma bulamazlar.

Sizler için şair Adem Özbay’ı ve onun yazdığı şiirleri seçtim. Her şaire yaptığımız gibi önce kendisini biraz tanıyalım.

Yayıncılık konusunda çok ilginç fikirlere sahip olduğu belirtilen Adem Özbay, Zonguldak’ın Çaycuma ilçesinde 12.04.1976 yılında doğdu. 1994 yılında ODTÜ tarih bölümünü, 1997 yılında da  İstanbul Üniversitesi  felsefe bölümünü bitirdi. Endülüs dergisini yönetti. Şiirlerini “Kayıp Tayfanın Günlüğü” ile “Hayal Libaslı Akşam” adlarını verdiği kitaplarda toplayan Adem Özbay “Vuslat” dergisini yöneticiliğiyle Akis Kitap’ın genel yayın yönetmenliğini yapıyor. 

İlk çıkan kitabı “Muhafazakâr Çapkınlar”dır. Ayşe Arman kitabın yazarıyla pazar röportajı yapınca kitap bir anda patladı. O zaman “Yeni Çizgi” neredeyse tek dağıtımcı firmaydı. Adem Özbay, kitabının dağıtımını onlara vermedi. Aracıları kullanarak kitabın dağıtım hakkını kendisinden aldılar.

Yayınevini kurmadan bir iki ay önce “Saraydaki Mesih” adlı kitabını başka bir yayınevinden çıkardı. Kitabın tanıtımı için yeni açtığı yayınevinde kına gecesi düzenledi.

...

ADAK YAPTIĞIM HÜZNÜM

Yad elden yanıma çağırdım seni
Gelmek istiyorsun bırakmıyorlar
Rüyada, mektupta albümde seni
Bulmak istiyorlar bırakmıyorlar

Umutlar hayaldir acılar gerçek
Çileye mahkûmsun, kim ne bilecek
Ya bir kuru selam, ya bir top çiçek
Salmak istiyorsun, bırakmıyorlar.

Otuz yıl ağladın hep yana yana
Yeter, yazık diyen olmadı sana
Vefasız dostluğa kalleş zamana
Gülmek istiyorsun bırakmıyorlar

Çalış derler, ayak bağlı el bağlı
Konuş derler, dudak bağlı, dil bağlı
Kalk git derler, kapı bağlı,yol bağlı
Kalmak istiyorsun bırakmıyorlar

Aydınlık ararsın her gün her yerde
Çekerler önüne yedi kat perde
Zulüm kimden gelir, adalet nerde?
Bilmek istiyorsun, bırakmıyorlar

Yıllar boyu uykuların bölündü
Uçacakken kanatların yolundu
Hayat hakkın vardı elden alındı
Ölmek istiyorsun bırakmıyorlar.

Adem Özbay

***

AĞLAMA MAKAMI

yaralıyım, peşimsıra düş avcıları
harcım değil ki, ellerini bırakayım.
Bozkır vadilerde etimi kemirdiler
öptüğün güneş renkli dağlarda
hala ben
ağlama makamındayım.

Hırçın kuşların yüküdür, ellerin yorgunluğu
toprağımı itirazsız çağırıyorum
gözlerime üşüşen güvercin sürüsüyle.

Usul usul açılır ellerin
kıyısında gölgemi kaybettiğim denizlerime
çığlığımı kaçırıyor yüreğinden uğurladığın gemi
haylaz ergenliğimle
ellerinden ümid sağıyorum.

Adem Özbay

***

DERVİŞ TÜRKÜSÜ

Şimdi adım yok mezar taşımda
rüzgâr savurdu harflerimi
utandım da gelen geçenden
toprakla kapladım bedenimi.

Adem Özbay

***

ELİFTEN YALNIZLIK

I.
Sende olduğumun itirafıdır bu sözler
şeffaf bir gölde ağa tutulan balık
gözleriyle bana çaresizliğimi söyler
karanlık sıvalı bir kadın endamı ile
okyanusa açıldığım gemim batık

II:
dalgalarda azılı bir yara gibi azmaktayım
kıyıya vurmasamda kim demiş sulardayım
yurdunda yan yatmış ay ışığıyla
eliften yalnızlık çalmaktayım

III.
Okyanusa bakan bir kalede oynaşır kraliçe
ekşi sözleri yankılayan burçlar
gelişimi haber verdikçe aşıkları gülmekte
erken geldiğimden habersiz olmamalılar
şişe hainlik etmediyse.

Adem Özbay

***

HAYAL LİBASLI AKŞAM

Her bakışında bir kuş konar
o dilsiz çiğ damlasına
ve sarhoş bir duman
huruç eder güneşten sana
hüzün buluttan iner ve yığılır
hayal libaslı akşamlara
ki akşam
bir yansımadır müphem sularda

ve akşam
güllerden ateş yakan sağır
bir uyku olup bana sırnaşır
işte o zaman ben
çıkarım aşkın burçlarına
bir ok çekip kıskançlık sadağımdan
kahkahayla fırlatırım sana
ve tutunarak öfkenin eteğine
çıktım sanırım gizemli patikaya

ne zaman ki
kristal bir vazonun kırılışı gibi
kaybolunca sarhoşluğun ayak izleri
ve zaman süt verince
ak kanatlarıyla emekleyen bebeğe
ağlamak denilen bir orduyla çarpıştım.

Adem Özbay
  
***

KOMA

Aynalara küsen adam ben değilim
damıtırken yüzüme hüzün mevsimini

suçluyum
bir sarı benizli mumyadan
içli bir müderris dersi dilememeliydim
verdiğim ruşen müjdenin
kalabalıklara uzandığını
beş haneli evimizi aydınlatan devin
gözlerinin
aşk denizinin kıyısından çalındığını bilmeliydim

Suçlarımın eksildiğini söylemesin hiç kimse
ve kimse bilmesin benim
ne denli ağlamaklı olduğumu
saçlarını okşadığım her çocuktan
bir tebessüm çaldığımı
bilmesin anneler

o ahenkli ölçüyü sinesinde barındıran
intikam günü gelince
kullardan değil, günahlarımdan değil
korkum
bir çığlığın efkârına not düştüğümde
sessiz kalmayı yeğleyen aynalardan.

Adem Özbay

***

KISIR BAHŞİŞ

Bilgiç bir günışığı anlattı seni bana
öldüğünde başlarmış canlılığın
eğilişi gibi bir ceylanın suya
bir imparator diz çökermiş saltanatında
gökyüzüyle kabaran bir ezgi olurmuşsun
her doğduğunda gümüş ayaklar
sedef eller bulurmuşsun
kutsal bir sarhoşluk verirmiş
ölümsüzlük ezgilerin
ve uyurmuşsun
ağrıyan yanına yaslanıp da ruhunun

senden önce de gözlerim vardı ama tutumlu
göremezdim görmeyi ve bir karış ırmak gibi
bir zar atışına bağlamıştım her şeyi
tut ki erguvar bir odunun son neferiyim
ben ki tanrının en uzun ömürlü kulu
iki buçuk can gibiyim

açtım dikkatin vanalarını sonuna kadar
senin kilit vurduğun kabuğun içinde
yaktım geçmişini obur bir kibritle
lüzumsuz artık kürek çekmek yarınlara
ruhlara tüneyip
kısır bahşişler dağıtmak kullara

gölgeler tutun nefesinizi
kulak verin beni çizen sanatkâra.

Adem Özbay

*** 

ÖLÜNÜN KAVALI

Cambazına çelme takan ip
bir idamlığa söyler sırrını
ve denizin yelelerini yalayan ölü
ne çok arar
adını söyleyecek bir mezartaşı

ve rüzgârdır ölünün
mezarlıkta kavalı.

Adem Özbay
  
*** 

PİJAMASIZ AHTAPOT

Karada yaşayan tek ahtapottu
dedemin ağaçtan yatağı
ısırgan kollarını doladıkça pijamaya
saniyelerin kanını kurutan akrep
kabarır dururdu duvarda

evin önünde azraili korkutan lamba
bilmezdi gecenin gölgesi olmayacağını
kıtlık yıllarından kalma alışkanlık
siyaha inat ışığını salmazdı
tek lamba ve musluk bakışırdı
her gece yarısı

mezarlık korkusuna uyuyamayan çocuk
bulurdu dedeyi ağlama makamında
her gece yarısı
lambaya inat duvarda dolaşan
sakallı gölgeyle.

Adem Özbay
  
*** 

SAÇLARININ KOKUSU

Lotusa benzer saçlarının kokusu
içime çektikçe tüm fenerlerim söner
gözlerin narin bir bakışla
donmuş güneşimin tüm buzlarını çözer
mesut aşıklar yakalanınca tek bir bakışına
aşıklığına kara bir isyan eder

bilinmez gergef gergef ördüğün bu ağa
neden sadece uyanık aşıklar düşer

denizci türkülerinde duyulur saçlarının kokusu
dalgaların kıyıya vurmaları sendendir
sen varken bitmez dağdan dağa rüzgârın kokusu
gökyüzünün avare kuşları senin eserindir
tanrının yeryüzüne saldığı sis
seni benden saklamak için midir

rahibeleri anladım isa aşkına
peki sendeki bu tazelik nedendir

solgun denizlere renk veren saçlarının kokusu
gölgesinde saklar, gökkuşağının kayıp rengini
cezirde sana koşar, okyanus sularının buğusu
sana hasetlerindendir
eliflerin yalnız duruşu

gel salalım çılgınca heryere,
saçlarının kokusunu
baharlar hiç eskimesin yeryüzünde.
  
Adem Özbay

*** 

Hafta sonu tatili dediğimiz, çalışma işgünlerine verilen bir günlük bu dinlenme molasının beden ve ruh sağlığınızı arttırması dileğiyle... Mutlu kalın!



Yayın Tarihi: 31.01.2016

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder