Merhaba sevgili okurlar. Bir haftanın iş yoğunluğuna eklenen bunaltıcı yaz sıcakları sizleri oldukça yormuş olmalı. Hafta sonu tatili ilaç gibi gelmiştir umarım. Tüm yorgunluğunuzu almıştır herhalde…
Bu günü nasıl geçirmeyi
düşünüyorsunuz? Karasuya mı gitmeyi düşünürsünüz? Sizin için yakınlığı
nedeniyle Sapanca mı caziptir, orayı mı tercih edersiniz? Deniz kenarı, göl
kenarı kavurucu olur en iyisi ağaç altı diyenlerden ve bu yüzden piknik
severlerden misiniz? O zaman bulduğunuz her ağaç altı sizin için uygundur.
Bunun için il ormanı yada Poyrazlar gölü mesire yeri olarak biçilmiş kaftan.
Buralara yaz aylarında yakın illerden de akın var. Özellikle Poyrazlar’a hafta
sonu gidip yer bulmak nerdeyse imkânsız. Erken gitmek gerek, bunun için erken
kalkmak gerek.
Arabanız varsa ne âlâ.
İstediğinizi yüklenip yer arama telâşı olmadan rahatınızı sağlayacak eşya
yüküyle gidersiniz. Ama onu da hazırlamak iş diyenlerdenseniz o zaman siz evde
dinlenin.
Ünlü tiyatro oyuncumuz
Ferhan Şensoy tatili tembellik yapma imkanı olarak gördüğünü, bu yüzden tatile
çıkanların tatil telaşının ayrı bir iş olduğunu söyleyenlerden.. Tatilin
sonunda dinlenmeyi umanların sırf bu yüzden daha çok yorulmalarına anlam
veremediğini belirtiyor.
Bu günü her nasıl
geçirseniz geçirin ama ille gazetemiz elinizde olsun. Sadece sizin için bu
pazarda şiirlerimi hazırladım. İşte ilk şiirim:
****
KUMRULAR VE SEN
Dam üstünde kumrular güneşi selamlıyorlar
Şakıyorlar sevinci, yaşamı, yarını
Ve sonra oturuyorlar sabah kahvaltısına
Sofralarında dudak
Sofralarında aşk
Sofralarında sevda
Öpüşüyorlar uçurum boyu
Sevişiyorlar
mavi mavi
Onlar böyle
Böyle onlar sevip sevilirken
Düşlüyorum seni gök kuşağım
Mendil mendil bulutlara siliyorum gözlerimi
Yoksun sen
Gelmeyecek misin hiç
Gelmeyecek mi ak güvercin kanatlı sabahlar
Soframda dudak
Soframda aşk
Soframda sevda olmayacak mı
Hasılı sen olmayacak mısın
Aydın
Göle
1982
***
Bu günün ikinci şiirinden
ne anlam çıkarısınız? Ben bu şiiri buraya koymak için seçerken hatıralarım
canlanmadı. Bu şiirin altında derin iz bırakmış bir geçmiş yok! Ama hayatın
değişim hızını anlattığını düşündüm. Günümüzün hızını anlatır bir yanı da var
bana göre.
***
Birlikte başlamak dansa
Yabancılığın karanlığında ayakları titretir
Yürekler ürkek tavşandır o zaman
Hep bu duyguyu yaşarım seninle
Hep bu duyguyu işlerim seninle
Ne olup bittiğini anlayamam
Yürek ürkek tavşandır
Hayat zalimdir, taştandır
Ben farkına varana kadar
Müzik değişti,
Dans değişti.
Aydın Göle
1983
***
Gençliğinde saçlarıyla uğraşmamış insan var mıdır? Ayna
başında saatler harcadık. Ben hastalık dercesinde saç tarardım. Daha doğrusu
taramaya çalışırdım. Soldan sağa doğru ayırarak yatırdığım saçlarımın ayrım
çizgisinin ip gibi olmasını isterdim.
***
Sarı saçlara tutkunum
Saçlarım karaydı benim
Biraz yağlı tarafından
Bir zamanlar çok sıktı,
Taraklar isyan çıkarırlardı
Taramamak için saçlarımı intihar ederlerdi
Sonra seyrelmeye başladı
Bir zamanlar çok karaydı
Sonra kırarmaya başladı
Şimdi saçlarım kır
Ve saçlarım şimdi yolcu
Bir teli bile veda etmeden
Gidiyorlar
Aydı Göle
1983
***
Bir çocuk kesilir yüreğim seni düşününce
Koşar düşe kalka dizleri kan içinde
Pembe pembe dudaklarını
Gelme gelme ısıracağım
Aydın Göle
1983
***
80’lerin başında Nobel
ödüllü Kolombiya’lı ünlü romancı Gabriel Garcia Marquez çılgınlığı dünyayı
sarmıştı. 1967 yılında yazdığı ve ona Nobel edebiytat ödülünü kazandıran, onu
dünyaya tanıtan en az onun kadar ünlü romanı “Yüz Yılık Yalnızlık” beni çok
etkilemişti. Bu mısraları tamamen o romandan etkilenerek yazdım.
***
Ocakta yanan odunlar gibi
Çıtır çıtır etti kemiklerimiz
Tenimizden soğuk terler boşaldı
Yaşlar aktı gözlerimizden
Islak toprak koktu bedenimiz
Parmakları sıcacıktı
Meraklı tırtıldı
Usulcacık karnımda dolaştı
Eli kör bir istiridye gibi
- başımı döndüren -
Heyecan denizinin dibine
Yosunların
arasına daldı
Ayıp laflar ettik kulaklarımıza
Çingene pembeleri açtı yüreklerimizde
Cennetlere uçtuk kanatsız
Kahkahalar attık gökyüzüne
Ve kahkahalarımızdan ürktü güvercinler
Ve kahkahalarımızdan ürktü güvercinler
Ve damlardan havalandılar
Aydın Göle
1983
***
Bu şiirde o romanın
satırlarından doğdu. Evde kalmış geçkince bir kızı anlatmaya çalışıyorum.
Romanın yazıldığı yıllarda tül perde yerine dantel dantel işlenen elde örülmüş
perdeler pencereleri süslerdi, hatırlar mısınız? O yıllarda herkes birbirine
akraba kadar hatta kimi yerde akrabadan yakındı. Böyle ablalarımız hiç mi
olmadı? Hatırlayın.
***
Eşsiz dantelleri sabırla örerdi
İğne oyasından tavus kuşları işlerdi
Yüreğinin tıp tıplarını duyacak birini beklerdi
Mutlu bir yuva, birazcık aşk isterdi
Yalnızdı hep, yalnızlıktan bir Tanrı sıkılmazdı.
Yalnızlığını hayalleriydi dolduran
Evinin her odası
Her köşesi hatta
Aşk kokardı aşk tüterdi
Başı sonu yoktu şiirlerinin
Yeri yurduda yoktu
Öksüzdüler
Kollarına duvarlara yazardı
Hep beklenen
Ve hep özlenen sevgiliye
Gitmeyecek sevgiliyi beklemekten usanmıştı
Bıkmıştı çekip giden sevgililerden
Aklını hepten karıştırmıştı
Falların yalancılığı
Aydın Göle
1983
***
Bu günün son şiiriyle
sizlere veda etmek istiyorum sevgili okurlar. Allahın izni olursa haftaya gene
birlikte olacağız.
***
YALAN SÖYLEYEMEM
Kadeh kadeh tütüyorum
Uçar gibi yürüyorum
Başım dönüyor durmadan
Ve ben dünyanın döndüğünü anlıyorum
Başım zehir zemberek
En güzel şiiri ben yazdım
En güzel besteler benim
Fırça fırça resimleri sormayın
Yalan söyleyemem, inanın dilim dolaşır
Laf aramızda A’ yı seviyorum
Aslında bütün kadınları seviyorum
Çirkininden güzeline hepsini öptüm
Ay çıkan gecelerde
Uçar gibi yürüyorum
Kadeh kadeh tütüyorum
Yalan söyleyemem, inanın dilim dolaşır
Aydın Göle
1983
***
Mutlu pazarlar dileğiyle, hoşça kalın.
30.06.13