Şimdiye kadar masal veya destanlarla ne çok sevda hikâyeleri
okuduk veya dinledik. Leylâ ile Mecnun bunlardan en ünlü olanıdır. Halk
edebiyatımız bu sevda hikâyeleriyle zenginleşir. Tahir ile Zühre, Kerem ile
Aslı, Ferhat ile Şirin, Arzu ile Kamber, Yusuf ile Züleyha ve daha
sayılabilecek bir çok hikâye asırlarca dilden dile dolaşarak günümüze kadar
gelmiştir. Her sevdanın ayrı bir hikâyesi, her hikâyenin de bir mesajı vardır.
Ortak noktaları sevdalarıyla birlikte kahramanların iradeleriyle giriştikleri
savaşta sabrın önemidir. Sonunda vuslat olmasa bile her aşığın derin bir tevazu
ile sabır göstererek durumu kabul ettiklerini görürüz. Böylelikle tenden
uzaklaşarak ilahi aşka ulaşır kimi.
Aslında her aşık zihnindeki güzeli daha çok güzelleştirir.
Gerçekte güzel denen, pekte güzel değildir bile. Mecnunu çöllere salan mecnuna
göre güzeldir. Ferhata dağları deldirende öyle.. batıda da böyle hikâyeler vardır.
Bizde onlardan en bilineni William Shakespeare’in yazdığı
Romeo ve Juliet’dir.
Birde gerçek hayatta yaşanmış hikâyeler vardır. Batı
edebiyatında Alexandre Dumas’nın yazdığı “Kamelyalı Kadın” gerçek hayatta
yaşanan aşk hikâyesinden kurulmuş bir roman olduğunu siz kitap severler
biliyorsunuz. Aslında yazar sevdiği kadını aşırı idealize eder. Oysa sevdiği
bir fahişedir. Sonunda aşkı ölümsüzleştirmek için romanda sevdiği kadını
öldürür (bu öyle bir öldürme değildir, yazarın sevdiği kadın o zamanların sevda
hastalığı da denen, “ince hastalık”tan, yani veremden ölür). Çok sonraları bu
roman sinemaya uyarlandı. Batının felsefesi ilahi boyuta ulaşmadığı için,
aşıklar cisimsellikten kopmazlar. Daha katlanılır bir hasret yaşarlar onlar.
Şimdi size, kuzenimin kuzeni Emel hanımın gönderdiği ilginç
bir sevda hikâyesini aktarmak istiyorum. Beni çarptı inanın. Sizinde
beğeneceğinize eminim.
***
MİHRİMAH SULTAN
Kanuni Sultan Süleyman’ın kızı Mihrimah Sultan on yedisine
bastığında, iki kişi ...onunla evlenmek ister. Mihrimah, yani Mihrü Mah,
Farsca’da “Güneş ve Ay” anlamına gelir. Padişah kızıyla evlenmek isteyenlerin
biri Diyarbakır Valisi Rüstem Paşa diğeriyse Mimar Sinan’dır.
Padişah kızını Rüstem Paşa’ya verir.
Koca Sinan evlidir, ellisindedir ve de Mihrimah Sultan’a deliler gibi aşıktır! Gerçi sevdiğine kavuşamamıştır ama, aşkını, olanca güzelliğiyle sanatına yansıtmıştır.
Üsküdar’a, Saray’ın isteğiyle elbet, 1540 yılında Mihrimah Sultan Camii’nin temelini atar ve 1548’de bitirir. Camiyi yaparken, eserine sanki “etekleri yerleri süpüren bir kadının” dış çizgilerini verir.
Derken, ilk kez padişah fermanı olmaksızın, Edirnekapı’da, pek kimselerin uğramadığı ıssız ama İstanbul’un en yüksek tepelerinden birine, ikinci bir eser yapmaya koyulur Mihrimah Sultan’a. Cami küçücüktür. Minaresi otuz sekiz metredir, bir adet incecik kubbesi üzerindeyse yüz 61 pencere, camiin iç güzeliğini aydınlatır. İçerdeki sarkıtlar ve minare kenarlarındaki işlemeler Mihrimah Sultan’ın topuklarını döven saçlarını anımsatır insana. İşte, aşka adanmış iki eser.
Şimdi, gidin Edirnekapı ve Üsküdar’daki camileri aynı anda görebileceğiniz bir yer seçin. Ve 21 Mart’ta, yani geceyle gündüzün eşit olduğu günde seyreyleyin. Unutmadan, 21 Mart Mihrimah Sultan’ın doğum günüdür.
Padişah kızını Rüstem Paşa’ya verir.
Koca Sinan evlidir, ellisindedir ve de Mihrimah Sultan’a deliler gibi aşıktır! Gerçi sevdiğine kavuşamamıştır ama, aşkını, olanca güzelliğiyle sanatına yansıtmıştır.
Üsküdar’a, Saray’ın isteğiyle elbet, 1540 yılında Mihrimah Sultan Camii’nin temelini atar ve 1548’de bitirir. Camiyi yaparken, eserine sanki “etekleri yerleri süpüren bir kadının” dış çizgilerini verir.
Derken, ilk kez padişah fermanı olmaksızın, Edirnekapı’da, pek kimselerin uğramadığı ıssız ama İstanbul’un en yüksek tepelerinden birine, ikinci bir eser yapmaya koyulur Mihrimah Sultan’a. Cami küçücüktür. Minaresi otuz sekiz metredir, bir adet incecik kubbesi üzerindeyse yüz 61 pencere, camiin iç güzeliğini aydınlatır. İçerdeki sarkıtlar ve minare kenarlarındaki işlemeler Mihrimah Sultan’ın topuklarını döven saçlarını anımsatır insana. İşte, aşka adanmış iki eser.
Şimdi, gidin Edirnekapı ve Üsküdar’daki camileri aynı anda görebileceğiniz bir yer seçin. Ve 21 Mart’ta, yani geceyle gündüzün eşit olduğu günde seyreyleyin. Unutmadan, 21 Mart Mihrimah Sultan’ın doğum günüdür.
Göreceğiniz manzaraysa şudur:
Edirnekapı camiinin tek minaresi ardından tepsi gibi kıpkırmızı güneş batarken, Üsküdar’daki camiinin ardından ay doğar! Mihrü Mah eşittir Güneş ve Ay. Bu nasıl akıllara ziyan bir hesaplamadır; nasıl bir güzellik anlayışıdır .
Edirnekapı camiinin tek minaresi ardından tepsi gibi kıpkırmızı güneş batarken, Üsküdar’daki camiinin ardından ay doğar! Mihrü Mah eşittir Güneş ve Ay. Bu nasıl akıllara ziyan bir hesaplamadır; nasıl bir güzellik anlayışıdır .
(Kaynak:
***
Kuzenimin kuzeni Emel hanıma bu
hikâye için teşekkür ederken söylediğim son
sözlerle yazımıza noktayı koyalım.
Bir ressam renklerle, bir
edebiyatçı sözlerle, bir müzisyen seslerle, bir heykeltraş taşlarla, bir
mimarsa bunların hepsiyle sevdasını tarihe not eder. Ama böylesi şiirsel bir
anlatım herhalde bir tek Koca Sinan’a özgüdür.
Ne dersiniz, öyle değil mi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder