30 Eylül 2014 Salı

EGEMENLİK ANLAYIŞI ve AB FIRSATÇILIĞI

Egemenlik öyle bir duygudur ki benliğinizi eritmezseniz, kendinizi olduğunuzdan büyük, olduğunuzdan güçlü, olduğunuzdan muktedir görmenize sebep olur. Ülke yöneten bir lider, gücün tepe noktasında olduğunu bilip bu gücü paylaşmazsa, icraatları denetlenemezse, denetlenmeyi parti içi ve meclisteki muhalifleri durduracak ve  susturacak  Millet Meclisindeki aritmetik üstünlüğüne bağlarsa, partisini “onay için el kaldırma” deposu görürse en hafif deyimiyle o lider kral olma özlemi içinde demektir. Bunu söz ve davranışlarıyla da belli eder.

1: Herkese tepeden bakar
2: Herkesi cahil beller
3: Cezalandırmayı çok sever
4: İnayet sahibi olduğunu her fırsatta gösterir.
5: Her şeyin teminatı kendisidir.

“İleri demokrasi”lerde böyle bir şeyin olması mümkün değildir. Orda her şey bir kurala bağlıdır. Hiçbir şey kişinin görüş ve anlayışıyla sınırlanmamış, kişiden kişiye değişen vicdani değerlere bırakılmamıştır. Kişilerin vicdanı olur, ama devletin akıl ve vicdan sahibi bireylerce belirlenmiş kuralları olur. Bunun dışına pekte kolay çıkılmaz. Anayasayı bir kere delmekte aynıdır, bin kere delmekte.

Ne yazık ki bizim ülkemizde böyle şeyler yöneticilerimizi sıkar. Onlar özgürce at koşturacakları meydanlar isterler.

Birde bu davranışlarına kendisini seçenleri göstererek “halk böyle istiyor” yada “halkın itirazı yok” derler. Sadece davranışlarına dayanak olarak gösterseler neyse, yaptıklarına ve yapacaklarına da aynı dayanağı gösterirler. Söz konusu olan en temel haklarsa bu dayanak geçerli olmaktan çıkar.

Önceden de vardı ama bu kadar göstere göstere, bu kadar açık dış destekli var olma çabaları hiç olmamıştı. Yukarda saydıklarımla birlikte, bu konuda, benim onurumu, gururumu kırıyor. Eminim bağımsızlık sevdalısı herkesin de onuru, gururu kırılıyordur. Baksanıza iktidara talip olan herkes önce Amerikan yönetimlerinin kapısını aşındırıyor.

İkinci sırada AB var. Buradan da icazet almadan iktidar olunamaz sanki. Gerçi AB içine girilmeden gümrük birliği anlaşmalarıyla ve uyum yasalarıyla zengin ülkeler, üye adayı ülkeye istedikleri ayarı veriyorlar, o ayrı. Ama üye olmayacak, hatta üye yapmayacakları ülkeye de bu ayarı veriyorlar. Bu bizim yöneticilerimizin içerde gücünü arttırıcı bir sebep olmasa kabul ederler miydi, kendilerine bir sorun bakalım.

Son 55-60 yılın hükümetleri için durum böyledir. Her başbakan o günkü şartlar izin verdiği ölçüde AB standartlarını istemiştir. Bugün iktidarda olanlar bunu kendi düşünceleri ve yapmak istedikleri doğrultusunda çok iyi değerlendirmişlerdir. Bir başka parti iktidar olursa o da kendi anlayışına göre durumdan yararlanacaktır. Bu kural hiç değişmeyecektir eminim.

AB nasıl güç katar bir partiye? Bu soruya bir liste sunarak cevap vereyim.

1: Parti kapatmaya Venedik Komisyonunun parti kapatma standartları
2: İktidarı denetleyen Yargı Kararlarına Avrupanın “ideolojilerden ayrı, bağımsız yargı” anlayışı (Atatürkçülük bir ideolojik yapıdır, Avrupa bunu istemez, nitekim ülkemiz şu anda ideolojisiz kalmıştır. Ön takısı “Yeni” olan cumhuriyete, yerel yönetimler gülendirilerek uniter ve millet esasına dayanan yapının kaldırıldığı bir döneme gidiyoruz).
3: İfade özgürlüğü standartları.
4: TSK’nın rejim teminatı olma yapısının engellenmesi için (demokrasi için değil) savunma bakanlığına bağlanması şartı.

İşte iktidarlara egemenlik sağlamada AB’nin katkısı böyle oluyor. Egemenlik sağlandıktan sonra AB’ye girme sözü hiç duydunuz mu? Türk’ün asıl ideali, tarihteki Avrupa macerası hatırlanırsa bilinir ki Avrupa’dır. Biz AB’ye hem bu gözle baktık, hem Yunanistan’ın bulunduğu yerden ayrı kalmamak düşüncesiyle baktık. Oysa bugün gelinen son noktada partiler AB üyeliğini sadece dikensiz gül bahçesinde iktidar olmak için kullandıklarını görüyoruz. Bundan sonrada parti gözetmeksizin aynı durumun süreceğini düşünüyorum.


Yayın Tarihi: 12.09.2014

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder