Egemenlik öyle bir duygudur ki benliğinizi eritmezseniz,
kendinizi olduğunuzdan büyük, olduğunuzdan güçlü, olduğunuzdan muktedir
görmenize sebep olur. Ülke yöneten bir lider, gücün tepe noktasında olduğunu
bilip bu gücü paylaşmazsa, icraatları denetlenemezse, denetlenmeyi parti içi ve
meclisteki muhalifleri durduracak ve susturacak
Millet Meclisindeki aritmetik
üstünlüğüne bağlarsa, partisini “onay için el kaldırma” deposu görürse en hafif
deyimiyle o lider kral olma özlemi içinde demektir. Bunu söz ve davranışlarıyla
da belli eder.
1: Herkese tepeden bakar
2: Herkesi cahil beller
3: Cezalandırmayı çok sever
4: İnayet sahibi olduğunu her fırsatta gösterir.
5: Her şeyin teminatı kendisidir.
“İleri demokrasi”lerde böyle bir şeyin olması mümkün
değildir. Orda her şey bir kurala bağlıdır. Hiçbir şey kişinin görüş ve
anlayışıyla sınırlanmamış, kişiden kişiye değişen vicdani değerlere
bırakılmamıştır. Kişilerin vicdanı olur, ama devletin akıl ve vicdan sahibi
bireylerce belirlenmiş kuralları olur. Bunun dışına pekte kolay çıkılmaz.
Anayasayı bir kere delmekte aynıdır, bin kere delmekte.
Ne yazık ki bizim ülkemizde böyle şeyler yöneticilerimizi
sıkar. Onlar özgürce at koşturacakları meydanlar isterler.
Birde bu davranışlarına kendisini seçenleri göstererek “halk
böyle istiyor” yada “halkın itirazı yok” derler. Sadece davranışlarına dayanak
olarak gösterseler neyse, yaptıklarına ve yapacaklarına da aynı dayanağı
gösterirler. Söz konusu olan en temel haklarsa bu dayanak geçerli olmaktan
çıkar.
Önceden de vardı ama bu kadar göstere göstere, bu kadar açık
dış destekli var olma çabaları hiç olmamıştı. Yukarda saydıklarımla birlikte,
bu konuda, benim onurumu, gururumu kırıyor. Eminim bağımsızlık sevdalısı
herkesin de onuru, gururu kırılıyordur. Baksanıza iktidara talip olan herkes
önce Amerikan yönetimlerinin kapısını aşındırıyor.
İkinci sırada AB var. Buradan da icazet almadan iktidar
olunamaz sanki. Gerçi AB içine girilmeden gümrük birliği anlaşmalarıyla ve uyum
yasalarıyla zengin ülkeler, üye adayı ülkeye istedikleri ayarı veriyorlar, o
ayrı. Ama üye olmayacak, hatta üye yapmayacakları ülkeye de bu ayarı
veriyorlar. Bu bizim yöneticilerimizin içerde gücünü arttırıcı bir sebep olmasa
kabul ederler miydi, kendilerine bir sorun bakalım.
Son 55-60 yılın hükümetleri için durum böyledir. Her
başbakan o günkü şartlar izin verdiği ölçüde AB standartlarını istemiştir. Bugün
iktidarda olanlar bunu kendi düşünceleri ve yapmak istedikleri doğrultusunda
çok iyi değerlendirmişlerdir. Bir başka parti iktidar olursa o da kendi
anlayışına göre durumdan yararlanacaktır. Bu kural hiç değişmeyecektir eminim.
AB nasıl güç katar bir partiye? Bu soruya bir liste sunarak
cevap vereyim.
1: Parti kapatmaya Venedik Komisyonunun parti kapatma
standartları
2: İktidarı denetleyen Yargı Kararlarına Avrupanın
“ideolojilerden ayrı, bağımsız yargı” anlayışı (Atatürkçülük bir ideolojik
yapıdır, Avrupa bunu istemez, nitekim ülkemiz şu anda ideolojisiz kalmıştır. Ön
takısı “Yeni” olan cumhuriyete, yerel yönetimler gülendirilerek uniter ve
millet esasına dayanan yapının kaldırıldığı bir döneme gidiyoruz).
3: İfade özgürlüğü standartları.
4: TSK’nın rejim teminatı olma yapısının engellenmesi için
(demokrasi için değil) savunma bakanlığına bağlanması şartı.
İşte iktidarlara egemenlik sağlamada AB’nin katkısı böyle
oluyor. Egemenlik sağlandıktan sonra AB’ye girme sözü hiç duydunuz mu? Türk’ün
asıl ideali, tarihteki Avrupa macerası hatırlanırsa bilinir ki Avrupa’dır. Biz
AB’ye hem bu gözle baktık, hem Yunanistan’ın bulunduğu yerden ayrı kalmamak
düşüncesiyle baktık. Oysa bugün gelinen son noktada partiler AB üyeliğini
sadece dikensiz gül bahçesinde iktidar olmak için kullandıklarını görüyoruz. Bundan
sonrada parti gözetmeksizin aynı durumun süreceğini düşünüyorum.
Yayın Tarihi: 12.09.2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder