Herkes için doğup büyüdüğü kent çok önemlidir. İnsan daha
sonra nerde yaşarsa yaşasın, o kent insana masal kenti gibi görünür. İşin bu
yanı bir yana bırakılıp gerçeklerle yüzleşmek gerekirse asıl olan kentlerin
sunduğu yaşama kalitesidir. Dünyanın çeşitli ülkelerinde öne çıkan kentler
yaşam kaliteleri kadar, içlerinde barındırdığı özelliklerle de bilinirler. Kimi
tarihsel, kimi sanatsal, kimi endüstriyel, kimi ticari merkezler olmayı
başarmışlardır. Kentimiz Sakarya’da böyle bir süreçten geçmektedir. Yazı
dizimizi kentimiz Sakarya’nın muhtemel gelişmesinin neleri kapsaması veya
içermesi konusuyla bitireceğim.
Ülkemiz her bölgede ayrı ayrı öneme sahip, tarihsel dokusu
olan, yeni yeni özellikler kazanan kentler bakımından oldukça zengindir. Bu
zenginlik yereldir ve bugün ekonomik hayata katkısı olmayan özelliklerdir.
Hepsinin tarihsel, dinsel ve edebi önemi vardır ama bir veya bir kaçı dışında
hiçbiri günümüz şartlarına uygun uzmanlık düzeyine erişmiş değildir.
Turizmin başlangıcı, bütün dinlerdeki kutsal yerleri
ziyaret demek olan hac’a dayanır. Semavi ve kimi batîni dinlerde “hacı” olmak
vardır. 20.yy ikinci yarısında batılı ülke ekonomilerinin gelişmesi sonucu
artan refahla birlikte turizm boyut değiştirerek yaygınlaşmıştır. Mesleki ve estetik uzmanlıklarda turizmin
gelişip artmasına yol açmaktadır. Dünyanın teknoloji devrimiyle ulaştığı son
nokta budur. Artık turizmin çeşitliliği çok zenginlerin tekelinde değildir.
Herkese bütçesine uygun turizmi seçme imkânları sunulmaktadır. Dünya bu yönüyle
de küçülmüştür. Ulaşılamaz kentler artık nerdeyse hiç yoktur.
Özellikleriyle öne çıkan kentlere örnek olarak ilk kent
hangisi olsun diye düşündüm. İnsanlık kadar eski bir kenti, üç büyük din için
tarihsel önemi nedeniyle Kudüs’ü seçtim. İzin verirseniz dinlerin başkenti
Kudüs’le başlayalım
DİNLERİN BAŞKENTİ KUDÜS
Dünyanın
en eski ve en kutsal sayılan kentlerinden biri olan Kudüs, tek tanrılı üç büyük
dininin, inançlarının toplandığı, birbiriyle yarıştığı ve çarpıştığı bir merkez
olma özelliğini taşır. Şehrin ufacık bir köşesi ise bugüne kadar süregelen
mücadelelerin odak noktasını oluşturuyor. İşte bu köşecikte üç dinin kutsal
mekânları yer alıyor: Mescid-i Aksa, Kutsal Mezar (Kamame) Kilisesi ve Ağlama
Duvarı.
İlk Tunç Çağı’ndaki adı “Tanrının kurduğu yer” anlamına gelen Uruşalim olan Kudüs’e, Romalılar döneminde Aelia deniliyordu. Bu ad, Arap egemenliğinin ilk dönemlerinde de kullanılmıştı. Daha sonra El-Kudüs (El-Kuds) ve Beytü’l-Makdis adlarını almış olan Kudüs kentinin, Latince adı Jerusalem; İbranice adı ise Yeruşalayim, “Barışın görüldüğü yer” anlamına geliyor. Ancak kentin kurulduğu günden beri 36 savaşa sahne olduğu ve 18 kez yakılıp yıkıldığı biliniyor. (Bazı kaynaklara göre 100 savaş görmüş, 32 kez de yakılıp yıkılmış.) Musevi din adamlarının, “Kudüs dünyanın gözbebeğidir, ona düşen bir kıl bile bütün dünyayı rahatsız eder” sözü sanki bu savaşları doğruluyor.
Kısaca
andığımız tarihiyle görüldüğü gibi Kudüs semavi dinlerin ortak başkenti olması
nedeniyle hiç paylaşılamamıştır. Kudüs’ün paylaşılamamasının temelinde,
yerleşim bölgelerinin yani Müslüman, Hıristiyan ve Musevi mahalleleri ile
kutsal mekânların birbirlerinden net çizgilerle ayrılamıyor olması yatıyor.
Ayrıca bir dinin kutsal mekânları, diğer iki din için de kutsal sayılıyor.
Mescid-i Aksa Camii, Müslümanların olduğu kadar Museviler için de kutsal bir
mekânda bulunuyor. Hıristiyanlar için kutsal olan Kutsal Mezar Kilisesi, iki
camiinin ortasında yer alıyor. Ağlama Duvarı, Hz. Peygamber’in Mirac gecesinde
Burak adlı atını bıraktığı yer olarak biliniyor.
Bugün
şehirdeki dört mahalleli bölünme (Müslüman, Hıristiyan, Ermeni ve Yahudi
mahalleleri) temelde bu kutsal mekânların etrafında örgütleniyor. Ağlama
Duvarı’nın Mescid-i Aksa’nın batı duvarında olması ve Kamame Kilisesi’ne giden
Hıristiyan Haç Rotası (Via Dolorosa)’nın yine Mescid-i Aksa’nın kuzey
sınırından geçmesi, mahallelerin neden içiçe olduklarını ve paylaşım
meselesinin Mescid-i Aksa’yı üzerinde taşıyan Harem-i Şerif (Mabed Tepesi)’te
kilitlendiğini daha iyi anlatıyor. Bu nedenle Yahudiler Harem-i Şerif’ten
bahsederken Kudüs’ün Kalbinin Kalbi anlamına gelen “Lev libo sel Yeruşalim”
diyorlar.
Kudüs işte bu nedenle dinlerin başkentidir.
Din konusunu burada bırakıp diğer konu başkentlerine
geçelim.
DEVAM EDECEK
Yayın Tarihi: 19.09.2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder