31 Ağustos 2015 Pazartesi

ÇOCUKLAR GENERAL ANNE BABALAR EMİRERİ 1

Geçen zamanlara bakıp geçirdiğimiz değişimden korkar oldum. Teknolojik gelişmeye karşı değilim elbette, ama (biz yapmadığımız halde) ödediğimiz bedel çok büyük. İnsanlığımızdan, onurumuzdan, özgürlüğümüzden ödüyoruz ve bunun farkında değiliz. İstiklal savaşı yapmış, yerin altında kefensiz yatan kahramanların biz torunlarına kaçış yok, kıskıvrak yakalandık. Bu konuda modernliğe uyumluluk adına herkes yaptıklarından sorumlu ve suçludur. Bir moda halinde esen rüzgâra önce aç gözlü anneler, ardından modern erkek görünümlü babalar kapıldılar. Modernlik adı altında ailelerde ast üst ilişkisi kalmadı. Çocuklar general, anne-babalar emir eri oldular. Oysa (Amerikalı sinema yönetmeni ve oyucusu, son döneminde karakteristik sesiyle söylediği parçayla tekrar gündeme oturan) Orson Welles’in şu şarkısı sizce önemsiz midir? “I know what it is to be young.”

İngilizcesi şöyle:
I know what it is to be young / But you don't know what it is to be old / Someday you'll be saying the same thing.
* 
Anlamıda şöyle:
Ben genç olmanın ne olduğunu biliyorum / Fakat sen yaşlılığın ne olduğunu bilmezsin / Bir gün, sende aynı şeyleri söylüyor olacaksın.
*
Evet bir gün herkes aynı şeyleri söyler oluyor ama iş işten geçtikten sonra.. şimdide iş işten geçiyor nerdeyse, hatta büyük şehirlerde geçti bile.
Nerden bunu anlıyoruz; gençlerin tavırlarından, büyükleri makaraya sarmalarından.

İşte örnek: 
50 - 60 - 70 - 80' li yıllarda mı büyüdün? Nasıl oldu da hayatta kalmayı başardın?

O zamanlar belki veremden ölüyorduk, ama kanser bu kadar yaygın değildi, tarım ürünleri hormonla tanışmamış, genetikleri değiştirilmemişti. Sanayi atıkları havaya, suya, toprağa karışmamıştı. Yediklerimizin, içtiklerimizin kendine özgü koku ve tatları vardı.

* Arabaların emniyet kemeri, kafalıkları ve kesinlikle hava yastıkları yoktu. Ama yollarda bu kadar kalabalık değildi. Nüfusa bağlı olarak araba sayısı artmıyordu. Her meslek gibi şoförlüğünde bir saygınlığı vardı, en azından ayağa düşürülmemişti.

* Arka koltuk tehlikeli değil de eğlenceliydi. Evin salonunda seyahat ediyorduk sanki. Kardeş çekişmeleri ile neşe dolardı içerisi. Şimdiki gibi her kulakta bir kulaklık, uyku getiren bir sessizlik kaplamazdı ortalığı.

* Bebek yatakları ve oyuncaklar renkliydi. Ya da en azından kurşunlu, muhtelif zehirli maddeler ile boyanmıştı. Ama bebekler anneye bakarlar, ay gibi yüzleriyle gülümserlerdi o arabalarda. Anneler çocuklarını vapura binerken denize, kaldırıma biner veya kaldırımdan inerken yola düşürmezlerdi. 40

* Prizlerin, araba kapılarının, ilaç şişelerin ve kimyasal ev temizleyicilerinin üzerinde çocuk kilitleri yoktu... belki bu yüzden kolay ölüyorduk. Ama Çin yapımı ucuz işçilik ürünleri piyasaya girmemiş, bu yüzden yapay kumaşlardan ve kanserojen boyalarla boyanmış elbiseler henüz giymiyorduk.

* Kasksız bisiklete biniliyordu. En fazla bir ağaca çarpılırdı. Yollarda caddelerde arabadan çok ağaçlar vardı.

* Steril su şişelerinden değil de bahçe hortumundan yada muhtelif başka kaynaklardan su içiliyordu... tek şartı terli olmamaktı. Suyu kimden isteseniz bedava verirdi.

* Oyun oynamaya çıkmanın tek şartı hava kararmadan önce eve dönmekti. Eve dönüp akşam yemeğini yedikten sonra (kimi zaman yemeği bekleyemeden) yorgunluktan uyur, şimdiki gibi sabahlara kadar faltaşı gözlerle geceyi bitirmez, gün ışıyanca yatağa girmezdik.

* Cep telefonu yoktu ve hiç kimse nerelerde gezdiğimizi bilmiyordu. İnanılmaz... şimdi kim olursanız olun nerde olduğunuza, kimle olduğunuza, ne yaptığınıza kadar her şey biliniyor. Bu artık kul ile Allah arasında olmaktan çıktı.

* Okul öğlen bitiyordu... Ve öğlen yemeği için evimize geliyorduk. Sınıflar kalabalıktı gene, öğrenciler gene haytaydı, ama dostluk arkadaşlık çok değerliydi. Hiç kimse, eviyle okulu arasındaki 100 metreyi servis aracıyla katetmiyordu.


DEVAM EDECEK


Yayın Tarihi05.08.2015

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder