Nerde kalmıştık? “Çağdaş devletin gereklerini, alış verişin
baş ağrıtmayanını 25 senedir biliyoruz. Yani daha çok yeniyiz. Batının 100-150
senede oturttuğu standartları biz yeni yeni tanıyor ve oturtuyoruz. Henüz talep
eder toplum olmadık. Sadece şikâyet etmeyi biliyoruz. Oysa müşteri olduğumuzu
bilsek bir çok şeyi çözmüş, resmi yada gayrı resmi bir çok kurum ve kuruluşu
buna dikkat eder hale getirmiş olurduk. Böyle bir toplumda sadece Allaha kulluk
edilirdi. Kimse kimseye yaltaklanamaz, kimsede totaliterliğe özenemezdi. Neyse;
yazımıza dönelim.” demiş ve devamını bugüne bırakmıştık. Devam edelim.
*
Ben herkesin insan
olduğunu ve herkese aynı muamelenin yapılması icap ettiğini Avustralya'da
öğrendim. Bir tek gün kimse hakkımı yemedi, kuyrukta önüme geçmedi, trafikte
açıkgözlük yapmadı, avanta istemedi...
Kızım yeni bir
mektebe başlamıştı 'Gel çarşıya çıkıp eksiklerini alalım' dedim. 'Lüzum yok'
dedi, 'Her şeyi okuldan verdiler'
Bir gün aynı mektepten bir mektup geldi 'Bazı talebelerin, öğle yemeği olarak pahalı gıda maddeleri getirdiklerini fark ettik. Lütfen çocuğunuzun yanına sadece, bütün ailelerin çocuklarına alabilecekleri şeyler verin. Bu yaşta çocukların arkadaşlarına imrenmesi kötü bir şeydir'
Bir gün aynı mektepten bir mektup geldi 'Bazı talebelerin, öğle yemeği olarak pahalı gıda maddeleri getirdiklerini fark ettik. Lütfen çocuğunuzun yanına sadece, bütün ailelerin çocuklarına alabilecekleri şeyler verin. Bu yaşta çocukların arkadaşlarına imrenmesi kötü bir şeydir'
*
Gene araya giriyorum.
Eskiden annelerimiz sokakta yemek üzere elimize bir şey
vermezdi. Aynı sebepten; “çocukların canı çekmesin” diye içerde, olmazsa kuytu
bir kenarda yememiz önerilirdi. Şimdide bu güzel düşüncede anneler vardır
sanırım. Sadece çocuklarla kalmazdı bu. Hastalar, yaşlılar, bebek bekleyen anne
adayları da gözetilirdi. Hızlı tüketim çağında bu nerdeyse yok oluyor. Küçük
kasabaların dışında böyle güzel alışkanlıklar neredeyse kalmadı. Nerdeyse bir
mahalleyi, irice bir köyü içinde barındıran apartmanlarda oturanlardan bunu
beklemek haksızlık olmaz mı? Olmaz, bu özelliğimizi yitirmek istemiyorsak
olmaz! Yitiriyor muyuz? Evet! Nerden belli? Facebook’taki yemek
paylaşımlarından, televizyonlardaki yemek programlarından. Üzüm üzüme baka baka
kararır. Birbirimizden göre göre neleri normal sayar olmadık ki?
Yazımıza dönelim.
*
Annem bizi ziyarete
geldi. Meydana karşılamaya gittik, bekliyoruz, arada gümrüğün kapısı açılıyor
ve annemi oradaki bir memur ile konuşurken görüyorum. İngilizce bilmeyen
annemin sohbeti bir türlü bitmiyor. Dikkat ettim annemin elinde bir portakal
var. Nihayet annem çıktı ve iş anlaşıldı. Kıtayı mikroplardan korumak için
Avustralya'ya herhangi bir gıda maddesi sokmak yasak. Annem uçaktan bir
portakal alıp çantasına koymuş. Adam onu görünce, hemen elinden alıp çöpe
atacağına, büyük bir sabır ile Avustralya'nın neden bu kaideyi uyguladığını
anlatıyor ve 'Bu size karşı yapılmış bir hareket değildir, hepimizin sağlığı
için alınan bir tedbirdir filan diyor'
Melbourne'da ve
Avustralya'nın hemen hemen tamamında deniz kenarında bina yoktur. Memleketi bir
yol çevreler. Kıyılar herkesindir. 5-10 kilometrede bir, denize girmek, piknik
yapmak için tuvalet, duş, elektrikli mangal ve soyunma odaları gibi bedava
tesisler vardır. Yalnız elektrikli mangalı çalıştırabilmek için para atmak
lazımdır.
*
Bir kere daha araya giriyorum. Girmezsem çatlarım.
Kıyıları, dere yataklarını, ormanları yağmalayan bir
sistemde masal gibi uygulamalar değil mi bunlar? İnanması güç, masallarda
olmasa bile filmlerde, romanlarda yer alan şeyler gibi gelmiyor mu sizlere?
Büyükşehir yasasıyla Büyükşehir belediyelerine tanınan yetkiyle ormanlık alan,
ekim alanı imara açık alanlara kolayca dönüşebilir. Köyler bile mahalle oldu
baksanıza.
DEVAM EDECEK
Yayın Tarihi: 26.08.2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder