Merhaba sevgili okurlar. Bugün sizlere şairimiz Yılmaz
Odabaşı’nın şiirlerinden seçtiklerimi sunacağım. Şairimiz 1961 yılında
Diyarbakır’da doğdu. İlköğretimini doğduğu kentimiz Diyarbakır’ın Erdil
ilçesiyle birlikte, Ankara, Kayseri ve Gaziantep’te; ortaöğretimini de
Diyarbakır’da Diyarbakır Lisesi’nde tamamladı. Ardından Tabela ressamlığı,
otobüs şirketinde yazıhane katipliği, ilaç firmalarında tıbbi mümessillik ve
kitapçılık gibi birbiriyle ilintisiz, fakat edebi yönünü kuşkusuz çokça
besleyecek mesleklerde çalıştı. 1985-93 yılları arasında Diyarbakır’da 8 yıl
gazetecilik yaptı. 81yılından bugüne o kadar çok dergi ve gazetede şiir ve şiir
konulu yazıları yayınlandı ki, bunları saymakla bitiremeyiz. İşte onlardan
büyükçe bir liste:
Yeni Olgu, Oluşum, Edebiyat 81, Yamaç, Yarın, Nitelik, Dönem
Sanat Rehberi, Gökyüzü, Yugoslavya’da yayınlanan Tan ve Birlik Gazeteleri ile
Çevren dergisi, Yeni Düşün, Broy, Parantez, Çağdaş Türk Dili, Temmuz,
Cumhuriyet Dergi, Yazılı Günler, Yeni Yaprak, Varlık, Kedi Şiir, İnsan,
Evrensel Kültür, İblis, Şairin Atölyesi, Gösteri, Edebiyat ve Eleştiri, İzlek
ve Yine Hişt.
Şairimizin bir kitabı Almanya’nın Köln şehrinde, başka bir
kitabı da Irak’ın Dohuk kentinde yayınlandı. Bir çok şiiri değişik dillere
çevrildi. 1987 yılında Temmuz dergisinin okur oylarıyla düzenlediği yarışmada
birincilik ödülünü aldı ve yılın en beğenilen şairi seçildi. 1989 Tayad Şiir
yarışmasında ikincilik, 1990 Cahit Sıtkı Tarancı şiir ödülü, 1992 Petrol-İş
Sendikası IV. şiir yarışmasında ikincilik ödülleri aldı. Bir çok şiiri yerli ve
yabancı guruplarca ve Onur Akın tarafından bestelendi.
1985 yılında ilk şiir kitabı yayımlanan Odabaşı’nın 9 şiir kitabi vardır.
1985 yılında ilk şiir kitabı yayımlanan Odabaşı’nın 9 şiir kitabi vardır.
...
AKŞAMDIR
I
suları
boğdu
dalgalar
...
ses hoyrat
sevinç yılgın
şakaklarım sonbahar
II
“muhbiri çoğalmış sevdanın”
yapışmış tenime ter
elime kir
sessizliğin ortasında bir deli rüzgâr
akşamdır
avuçlarında marmara’nın
akşamdır
şiire karıştı sular
sularda çoğalır sevdalar
ellerim ah! ellerim
nasıl
anlatsam
gece
gece kokuyor çocuklar
suları
boğdu
dalgalar
...
ses hoyrat
sevinç yılgın
şakaklarım sonbahar
II
“muhbiri çoğalmış sevdanın”
yapışmış tenime ter
elime kir
sessizliğin ortasında bir deli rüzgâr
akşamdır
avuçlarında marmara’nın
akşamdır
şiire karıştı sular
sularda çoğalır sevdalar
ellerim ah! ellerim
nasıl
anlatsam
gece
gece kokuyor çocuklar
YILMAZ ODABAŞI
***
AŞK BİZE KÜSTÜ
I
biz bu kentlere sığdık da
bu kentler bize sığmadı âsiya
ve bir çığlık gibi günlerin çarmıhında
arttıkça yalnız, sustukça silik...
ay ışığı gölgeleri büyüttü
son kuşlar da vuruldular dağlarda
yakamozları söndü sahillerin, ışıkları evlerin
çağın vebalı gövdesinde
bir hayalet gibi gölgemizde yalnızlık
kaldık... kırık bardaklar gibi
içilmiş sulardan geride buruk bardaklar gibi...
II
düşler artık ölü çocuklar doğuruyorsa
sevgiler boğduruluyorsa kürtajlarda
ve daha eskimemiş tüfeklerle
ordusu bozguna uğramış askerler gibi kalıp
bozuk paralar gibi yuvarlanıyorsak kaldırımlarda
bir bedeli vardır elbet cennetini çaldırmanın
ömrünü piç bir bebek gibi
bırakmanın
bulvarlara
bozgunlara
ve yanlış yalan aşklara;
bir bedeli
bu kuşatmaların, ilkyazları kurşunlatmaların...
biz bu kentlere sığdık aslında
bu kentler bize sığmadı âsiya
ah son kuşlar da vuruldular dağlarda!
III
ay ışığı gölgeleri büyüttü
mutluluk oyununa geç kalan ölü kuşlarla geldim
geldim... kırık bardaklar gibi
içilmiş sulardan geride buruk bardaklar gibi
ve ömürlerimizde bin kasvetle upuzun
sefalet seferlerinin ayazı
belki de yalnız geçireceğiz artık kimbilir
batan gemiler gibi yiten aşklardan geride
kalan her kışı, güzü ve yazı
ay ışığı gölgeleri büyüttü
ayrılıklar eskidi... biz eskidik
aşk bize küstü âsiya...
IV
belki de uzun sürecek bu bozgunun saçağında
sen şarkılarını sesine yasla
ve bırak beni de usulca
bir apansız yalnızlığa!
ay ışığı gölgeleri büyüttü
büyüdü ölüm
ve biz küçüldük âsiya...
biz bu kentlere sığdık da
bu kentler bize sığmadı âsiya
ve bir çığlık gibi günlerin çarmıhında
arttıkça yalnız, sustukça silik...
ay ışığı gölgeleri büyüttü
son kuşlar da vuruldular dağlarda
yakamozları söndü sahillerin, ışıkları evlerin
çağın vebalı gövdesinde
bir hayalet gibi gölgemizde yalnızlık
kaldık... kırık bardaklar gibi
içilmiş sulardan geride buruk bardaklar gibi...
II
düşler artık ölü çocuklar doğuruyorsa
sevgiler boğduruluyorsa kürtajlarda
ve daha eskimemiş tüfeklerle
ordusu bozguna uğramış askerler gibi kalıp
bozuk paralar gibi yuvarlanıyorsak kaldırımlarda
bir bedeli vardır elbet cennetini çaldırmanın
ömrünü piç bir bebek gibi
bırakmanın
bulvarlara
bozgunlara
ve yanlış yalan aşklara;
bir bedeli
bu kuşatmaların, ilkyazları kurşunlatmaların...
biz bu kentlere sığdık aslında
bu kentler bize sığmadı âsiya
ah son kuşlar da vuruldular dağlarda!
III
ay ışığı gölgeleri büyüttü
mutluluk oyununa geç kalan ölü kuşlarla geldim
geldim... kırık bardaklar gibi
içilmiş sulardan geride buruk bardaklar gibi
ve ömürlerimizde bin kasvetle upuzun
sefalet seferlerinin ayazı
belki de yalnız geçireceğiz artık kimbilir
batan gemiler gibi yiten aşklardan geride
kalan her kışı, güzü ve yazı
ay ışığı gölgeleri büyüttü
ayrılıklar eskidi... biz eskidik
aşk bize küstü âsiya...
IV
belki de uzun sürecek bu bozgunun saçağında
sen şarkılarını sesine yasla
ve bırak beni de usulca
bir apansız yalnızlığa!
ay ışığı gölgeleri büyüttü
büyüdü ölüm
ve biz küçüldük âsiya...
YILMAZ ODABAŞI
***
AŞKIN BİLANÇOSU
I
gidersin; yağmurlarda kırık kalır mızrabım
gidersin; ardından dilsiz bir ihanet gider
gidersin; her şey gider
gidersin; kalbimde bir tabur ayaklanır
ilgilenmez ordular, hükümetler
gidersin; ne rezil bir an’dır bu
yazdıkça silinen sözcükler gibidir hayat
gidersin; bir hazin dramdır bu
/kanmadım aynalara sana kandığım kadar
içimde bir boşluk sana yandığım kadar…/
II
bugün hasretin kırlarında dolaştım
senin adınla
aşkın adıyla
savrulup aktım o ırmaklardan;
ırmakları çöllerle
çölleri denizlerle
denizleri düşlerle buluşturdum
sustum kaldım sonra böyle günleri savuşturdum...
/ne ses ne nefes ne de bu rüzgâr bağışlar seni
simsiyah gecelerde budanırken ah ömrüm
dönüp sırtını giderken kimler karşılar seni?/
III
sen olmayınca sesin de yoktu, gözlerin de
bu yüzden odama resmini yaptım
söküp kalbimi yanına astım
sensiz kalan yılları da ben buruşturdum
kalbim hasretinde asılı kaldı
yetim kalmış anıları ben tokuşturdum…
IV
daha bu solgun günlerde aşk,
yaşanır
sözde!
kalp,
yitik bedende;
yağmur değil, sanki efkâr yağıyor kente
yağıyor ömrüme
senin yerine…
/kanmadım aynalara sana kandığım kadar
içimde bir boşluk sana yandığım kadar…/
gidersin; yağmurlarda kırık kalır mızrabım
gidersin; ardından dilsiz bir ihanet gider
gidersin; her şey gider
gidersin; kalbimde bir tabur ayaklanır
ilgilenmez ordular, hükümetler
gidersin; ne rezil bir an’dır bu
yazdıkça silinen sözcükler gibidir hayat
gidersin; bir hazin dramdır bu
/kanmadım aynalara sana kandığım kadar
içimde bir boşluk sana yandığım kadar…/
II
bugün hasretin kırlarında dolaştım
senin adınla
aşkın adıyla
savrulup aktım o ırmaklardan;
ırmakları çöllerle
çölleri denizlerle
denizleri düşlerle buluşturdum
sustum kaldım sonra böyle günleri savuşturdum...
/ne ses ne nefes ne de bu rüzgâr bağışlar seni
simsiyah gecelerde budanırken ah ömrüm
dönüp sırtını giderken kimler karşılar seni?/
III
sen olmayınca sesin de yoktu, gözlerin de
bu yüzden odama resmini yaptım
söküp kalbimi yanına astım
sensiz kalan yılları da ben buruşturdum
kalbim hasretinde asılı kaldı
yetim kalmış anıları ben tokuşturdum…
IV
daha bu solgun günlerde aşk,
yaşanır
sözde!
kalp,
yitik bedende;
yağmur değil, sanki efkâr yağıyor kente
yağıyor ömrüme
senin yerine…
/kanmadım aynalara sana kandığım kadar
içimde bir boşluk sana yandığım kadar…/
YILMAZ ODABAŞI
***
BİR LİSELİ SİLUETİ
hayat hattında acemi tayfalardık
ne avunduk sevinç müsvetteleriyle
aşktan ikmale kaldık...
bak her sabah bağıran yeni sabaha
artık iklimler değişmiş, kuşlar da gitmiş
tenimde eski ateş, gözlerimde fer bitmiş
heybetli dağlar arasında
göğümde yıldız yitmiş...
sen
hala
anılarımın
en
beyaz
yanısın
sen buğulu bir camın ardından izlediğim hayatın
yarısısın
sen sağanakla gelen sabahlarda
çok eski bir şarkının adısın...
*
daha adamlar şehirlere otomobillerle
geceler anılarla birlikte gelir
siluetin giderek uzaklaşır, düşler de kilitlenir
efkârım bir yaralı ayrılıktan beslenir
(artık ne teneffüs zilleri çalar
ne otobüs duraklarında sabırsız bekleyişler var...)
*
kimse bilmez
yıllar yılı hep aynı beyazla gezmek nedendi
olsun!
Yirmi yıl seni özleyerek yaşlanmak da güzeldi...
Çünkü sen buğulu bir camın ardından izlediğim hayatın
yarısısın
sen sağanakla gelen sabahlarda çok eski
çok eski bir şarkının adısın...
ne avunduk sevinç müsvetteleriyle
aşktan ikmale kaldık...
bak her sabah bağıran yeni sabaha
artık iklimler değişmiş, kuşlar da gitmiş
tenimde eski ateş, gözlerimde fer bitmiş
heybetli dağlar arasında
göğümde yıldız yitmiş...
sen
hala
anılarımın
en
beyaz
yanısın
sen buğulu bir camın ardından izlediğim hayatın
yarısısın
sen sağanakla gelen sabahlarda
çok eski bir şarkının adısın...
*
daha adamlar şehirlere otomobillerle
geceler anılarla birlikte gelir
siluetin giderek uzaklaşır, düşler de kilitlenir
efkârım bir yaralı ayrılıktan beslenir
(artık ne teneffüs zilleri çalar
ne otobüs duraklarında sabırsız bekleyişler var...)
*
kimse bilmez
yıllar yılı hep aynı beyazla gezmek nedendi
olsun!
Yirmi yıl seni özleyerek yaşlanmak da güzeldi...
Çünkü sen buğulu bir camın ardından izlediğim hayatın
yarısısın
sen sağanakla gelen sabahlarda çok eski
çok eski bir şarkının adısın...
YILMAZ ODABAŞI
***
BİR NEHRİN TÜKENİŞİ
hasretin kan çanağı gözlerinde oturuyorsun
seni soruyorum
hiçbir şey bilmiyorsun
hep bir çağlayan gibi senin sevdana aktım
sen ise sularını kaçıran bir nehir gibi uzaktın...
tükenişi bir aşkın
bir nehrin tükenişine benzer
ne deniz olabildin
ne nehir kalabildin...
kendin ol
kendin ol
sen buysan başkası ol!
buysan kederden öleceğim
başkası olursan da kimi seveceğim?
/ne diyarbakır anladı beni ne de sen
oysa ne çok sevdim ikinizi de bir bilsen.../
seni soruyorum
hiçbir şey bilmiyorsun
hep bir çağlayan gibi senin sevdana aktım
sen ise sularını kaçıran bir nehir gibi uzaktın...
tükenişi bir aşkın
bir nehrin tükenişine benzer
ne deniz olabildin
ne nehir kalabildin...
kendin ol
kendin ol
sen buysan başkası ol!
buysan kederden öleceğim
başkası olursan da kimi seveceğim?
/ne diyarbakır anladı beni ne de sen
oysa ne çok sevdim ikinizi de bir bilsen.../
YILMAZ ODABAŞI
***
BİTME
bitme! bak, içtim, yürüdüm, kederlendim
denize girdim, üşüdüm, sana geldim
düş bitmeden sen bitme
bitmeden sevgi gitme
bitme! bak, koştum, savruldum, hep örselendim
cıgara ziftlendim, ille de seni sevdim
uzaklarda öyle çok kederlendim
günler bitmeden bitme
bitmeden hasret gitme
bu yangın geceler, bu intihar
gidersen paramparça yüreğimde ağıtlar
bu dolunay gecenin göğsünü yarar
benim göğsümde de sana geniş bir yer var
düş bitmeden sen bitme
bitmeden sevgi gitme...
denize girdim, üşüdüm, sana geldim
düş bitmeden sen bitme
bitmeden sevgi gitme
bitme! bak, koştum, savruldum, hep örselendim
cıgara ziftlendim, ille de seni sevdim
uzaklarda öyle çok kederlendim
günler bitmeden bitme
bitmeden hasret gitme
bu yangın geceler, bu intihar
gidersen paramparça yüreğimde ağıtlar
bu dolunay gecenin göğsünü yarar
benim göğsümde de sana geniş bir yer var
düş bitmeden sen bitme
bitmeden sevgi gitme...
YILMAZ ODABAŞI
***
EPİLOG ..
asolan hayattır
bir akvaryumda yazmak,
akvaryumda yaşamaktan
kolaydır; bu yüzden
her dize biraz eksik
her şiir biraz yalandır..
bir akvaryumda yazmak,
akvaryumda yaşamaktan
kolaydır; bu yüzden
her dize biraz eksik
her şiir biraz yalandır..
YILMAZ ODABAŞI
***
Yazın bu kavurucu etkisinden şiirin içimizi ferahlatan
gölgeli serinliğine teslim olduk. Ne yazık ki her biten şey gibi bana ayrılan
yerde burada bitiyor. Haftaya şair ve şiirlerle buluşmak üzere mutlu bir hafta
sonu diliyorum. Hoşça kalın, şiir ve ezgiyle kalın.
Yayın Tarihi: 23.08.2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder