Hikâyelere bayılırım. Her fırsatta bir hikâye okurum. Dostlarım
sağ olsunlar, bir çok hikâyeyi onlar sayesinde okudum. Bu yazımda gene bir
hikâyeye yer vereceğim. Gelin hikâyemizi okuyalım.
*
On dört yaşındaki
genç gittiği konserde biraz müstehcen yazıları olan bir tişört almış ve gururla
evde giymeye başlamış. Okula o tişörtle gitmeye kalkınca annesi, “Hayır, bu
tişört, okula giyip gidilecek bir tişört değil,” demiş.
Devamında gençle anne arasında şöyle bir konuşma olmuş:
- Ne var tişörtümde? Onu sen giymiyorsun, ben giyeceğim!
- Biliyorum, sen giyeceksin. Ama o okulda sen sadece kendin olarak var değilsin; on dört yaşındasın ve benim oğlumsun. Bizim aileyi de temsil ediyorsun. Hayır, izin vermiyorum, giyemezsin.
- Ama anne; arkadaşlarım bundan daha beter tişörtler giyiyorlar.
- Bu beni ilgilendirmez. O sorun senin arkadaşlarının annesinin, babasının sorunu; benim sorunum değil. Ben bu tişörtü okulda senin giyeceğin bir tişört olarak görmüyorum.
- Biliyorum, sen giyeceksin. Ama o okulda sen sadece kendin olarak var değilsin; on dört yaşındasın ve benim oğlumsun. Bizim aileyi de temsil ediyorsun. Hayır, izin vermiyorum, giyemezsin.
- Ama anne; arkadaşlarım bundan daha beter tişörtler giyiyorlar.
- Bu beni ilgilendirmez. O sorun senin arkadaşlarının annesinin, babasının sorunu; benim sorunum değil. Ben bu tişörtü okulda senin giyeceğin bir tişört olarak görmüyorum.
Çocuk homurdanarak odasına giderken babasını görür ve onunla
konuşur:
- Baba ya, annemin dediğini duydun; bu tişörtle okula gitmeme izin vermiyor.
- Duydum evladım, evet izin vermiyor.
- Baba sen anneme bir şey söyle; bana yaptığı haksızlık.
- Evladım; sen bu işi annenle çözeceksin; ben hiç karışmayacağım.
- Neden baba ya; sen de benim babamsın.
- Bak evladım, sen şimdi kaç yaşındasın?
- On dört.
- İnşallah, okulu bitirip üniversiteye gitmene kaç yıl var?
- Dört yıl var. Niye?
- Bak evladım, ben annenle kırk yıl daha birlikte bir ömür geçirmeyi istiyorum. O benim en yakın dostum. Onun kararlarına saygı duyduğumu bilmesini istiyorum. Onun için, annenle olan bir sorunun olduğunda çözmek için bana gelme, onu annenle çöz.
- Baba ya, annemin dediğini duydun; bu tişörtle okula gitmeme izin vermiyor.
- Duydum evladım, evet izin vermiyor.
- Baba sen anneme bir şey söyle; bana yaptığı haksızlık.
- Evladım; sen bu işi annenle çözeceksin; ben hiç karışmayacağım.
- Neden baba ya; sen de benim babamsın.
- Bak evladım, sen şimdi kaç yaşındasın?
- On dört.
- İnşallah, okulu bitirip üniversiteye gitmene kaç yıl var?
- Dört yıl var. Niye?
- Bak evladım, ben annenle kırk yıl daha birlikte bir ömür geçirmeyi istiyorum. O benim en yakın dostum. Onun kararlarına saygı duyduğumu bilmesini istiyorum. Onun için, annenle olan bir sorunun olduğunda çözmek için bana gelme, onu annenle çöz.
*
Bu hikâyede evli iki çiftin ilişkilerinin sağlıklı
sürebilmesi için çocukları aralarına sokmamaları gerektiği anlatılıyor. Söz
konusu olan sadece kendi ilişkileri değil, çocuğun gelişiminde çözümleme
yeteneğinin gelişmesidir de. Oysa genellikle annelerin uyguladıkları yanlış bir
davranış var. Çocukları akşam birlikte oldukları saatte babaya şikâyet ederler.
Akşamları birlikte olunan saatler mutluluk saatleri olması gerekirken tam
tersine kavga gürültü saatlerine dönüşüyor ne yazık ki. Birde şikâyet etmesine
rağmen babanın tutum ve davranışına engel olurlar. Sanki çocuklarına o babayla
sahip olmamış gibi davranırlar. Tam bir bencillik örneği. Ben bunu yakınlarımda
yaşadım; çocuklarına hâkim olamayan bir anne, annesi bypas ameliyatı olan eşine
gece birde cep telefonunu arayarak çocuklarını şikâyet ediyordu.
Evlilikler şikâyet makamı değil üretim merkezidir. Evlilikler
şikâyet ve sızlanmayla örselenir, aşınır. Şikâyet etmeyen bir eş çözümlemeci,
üretici kişiliğe ve yeteneğe sahip demektir. Tabii iki tarafın birbirine destek
olması, biri diğerinin önüne geçmemesi şart! Unutulmamalı ki, çocuklar yuvadaki
kuşlar gibidir, günü gelen uçar. O yuvada kalan gene eşlerdir. Onlar ne kadar
dost olurlarsa beraberlikleri o kadar uzun ömürlü olur. Fakat günümüzde
kadınlar uzun ömürlü birlikte yaşama anlayışında değiller.
Nerden mi anlıyoruz?
Hangi kadına sorarsanız sorun evliliklerinin önceliklerini
sıralarken “çocuklarım, yuvam ve eşim” derler. Olması gerekense “eşim,
çocuklarım ve yuvam”dır. Hikâyemizdeki babanın dostluktan söz edip eşinin
kararlarına saygı duyduğunu söylemesi evlilik önceliklerinin böyle bir düzende
olduğunu gösteriyor.
Yayın Tarihi: 19.08.2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder