26 Eylül 2009 Cumartesi

AYDIN AÇMAZI 2



         Din olgusuna folklorik öğe olarak dahi bakamayan, bir din seçmek gerekse daha din gibi duran (ne demekse artık) Hıristiyanlığı seçebileceğini belirten aydınla hangi noktada buluşulabilir ki?

         Bu konuda en aydın Türk bana göre Atilla İlhandı. Dini inanışı olmasa bile Osmanlı mimarisine, şiirine ve musıkisine hayrandı. Durağanlaşan yapısıyla, değişimi fark edemiyen batı hayranı yarım aydınlarıyla, meclis ve kişi diktatörlüğünü savunan padişah ve mebusların bolca göründüğü son dönem de dahil olmak üzere Osmanlının azametine vurulmuştu. Öyleki herkesten farklı düşünen bir Türk aydını aradığını söyleyen Amerikalı bir yazarı karşısına çıkardıklarında konuşmanın bir yerinde “sizin bütün tarihiniz kadar bizim sadece batış sürecimiz var, bu bile azametimizi gösterir” der. Bundan sonrası için bizim bilinçli millet oluşumuzu ve yeniden dünya sahnesinde yer almamızı sağlayan gazi Mustafa Kemali savunur.

         Batıcılık veya batılılaşma toplumsal gerçekliğin tarih ve kültürle bağlantılı zemininden  kopmuş ideolojik bir duygusallığı çağrıştırmaktadır.


         Genel olarak günümüz İslam toplumlarının yakın tarihini üç zamana ayırmamız, mümkündür.18.y.yılın sonlarından 20.y.yılın başlarına kadar devam eden batının sömürgeci,yayılmacı,işgalci politikaları karşısında Müslüman toplumların İslami gelenek ve örf üzerine kurulu devlet sistemlerinin çöktüğü birinci zaman dilimi. Müslüman ülkelerin Batının söz konusu işgal,sömürü ve yayılmacı politikaları karşısında sergiledikleri tepkilere  ve kurtuluş mücadelelerine sahne olan ikinci zaman dilimi. Siyasi ve askeri bağımsızlığın kazanılmasından sonra ülkeye yeni bir kimliğin verilmeye ve sosyal değişimin Batılılaşma doğrultusunda yönlendirilip kurumların  modern değerler üzerinde oturtulmaya çalışıldığı üçüncü zaman dilimi.

         Atatürk sonrasında İnönü hükümetleri ideolojik duygusallığını batıcılıkla tanıtmıştır. Ondan sonraki menderes hükümetleri sömürge düşüncesinden farksız bir taklitçiliğe soyunarak her mahallede bir zengin sloganıyla Amerika’ya benzemeye çalışmıştır. O zamanların aydınlarını açın okuyun, bunlara karşı tek satır bulamazsınız


         Dünyanın her yerinde halk durağandır, çok sık değişen yapıyı kabul etmez. Onları gündelik yaşayışının devamlılığı ilgilendirir. Buna en ufak bir müdahalede tepki gösterirler. Aydın ve yöneticiler içlerinde bunun korkusunu taşırlar. Toplumsal konuların çözümlenmesinde aydının rolü yöneticilerden daha fazladır oralarda.    Ülke yöneticileri gelişmişliklerini aydınlara borçlu olduklarını bilirler.

         Tartıştığı, konuştuğu meselelerin neredeyse hepsi batıdan geldiği için, batının sorunları olduğu için bir aydından çok papağana benzemiştir Türk aydını. Milliyetçilik olsun, ulus devlet modeli olsun, faşizm, liberalizm, kapitalizm, sosyalizm, komünizm olsun bunlar bize özgü sorunlar olmaktan çok batının veya doğunun sorunlarıdır. Matbaa ile geç tanışmamız, feodal düzenden geç çıkmamız, geç endüstrileşmemizin yarattığı sonuçlardır tüm bunlar. Ayrıca üç kıtaya yayılmış koca bir imparatorluktan ulus-devlet anlayışına ve tektipleştirmesine geçmek (bağımsızlık için zorunluydu bu) zorunda kalmamız da türk aydınının bocalamasına sebep olmuştur. Bugün aydın denilen insanlar hala batının komplekslerine sahipmişizcesine ülkemiz hakkında ahkam kesmekte, gerçek sorunlarımızı, gerçek komplekslerimizi, gerçek çözümlerimizi ortaya sunamamaktadır.

         Fakat geçmişe baktığımızda dışarı değil içeri doğru bakan aydınlar da çıkmıştır içimizden.

         Türk aydını tercüme odasında doğmuştur der Ece Ayhan. Türk aydını da tercüme aydınıdır, yani kendini bulamamıştır henüz ve hakiki anlamda bir muhalif olmak kaygısı gütmez. Sistemle bir şekilde fazla gerilmeden yayılmak şu anda Türk aydını olarak adlandırılanların sanki temel görevlerindendir. Ben aydınım diyen birisine kesinlikle inanmamak gerekir. o; paranın ve çıkarların aydınıdır.

         Şöhret budalasıdır. başka hiçbir ülkenin aydınında olmayan okuduklarıyla caka satmak ve ait olduğu toplumun değer yargılarıyla dalga geçmek gibi bir özelliği bulunan aydındır. Ayrıca kendi içinde kendine en çok çatan sınıftır da. Sömürge entellektüeli bile olmayacak bir tür olduğu için kendi içinden züppe tipi bir aydın türeten bu sınıf tüm dünya edebiyatında üzerine en çok eser verilen aydın tipi olmuştur. (felatun bey, efruz bey, bihruz bey... gibi.)
         Gerektiğinde tarihini, milletini bazı çevrelerin gözüne girmek için satabilen kişidir. Bilmediği halde Orhan Pamuk gibi tarih dersi verebilendir.  
Bir taşlama ile aydınlara salvoya devam. Sahi bende aydınım, hiç değilse adım Aydın. Ne yapalım payıma razıyım. 



Türk aydını, Türk aydını
Dinlemedin hiç haydını **
Nüfusunu kimse bilmez
Nereye yaptırdın kaydını


Bir fıkrayla konuyu özetlemek isterim.
Kriz yüzünden işten çıkarılan bir akademisyen ile bir gazeteci yurt dışına çıkmışlar. Bir süre yiyip-içip eğlenmişler. Doğal olarak paraları çabucak tükenmiş. İş aramışlar ve bir çiftlikte
hayvan pisliklerini ahırdan kürekle kazıyıp çöp römorkuna atma işi bulmuşlar.

Bir süre çalışmışlar, basarılı olmuşlar, çiftlik kahyası da onları sevmiş ve hallerine acıyarak
"Size daha kolay bir is verecegim" diyerek onlari yumurta paketleme işinde görevlendirmiş.

-"Bunların irilerini ve iyilerini bu taraftaki kutulara, küçük ve kötülerini bu taraftaki kutuya koyacaksınız" demiş. Fakat bizimkiler çok yavaş çıkmışlar,
-"Bu iyidir, değildir, küçüktür, büyüktür" tartışmaları ile işleri aksatmışlar.
Onları gözleyen kahya yanlarına gelmiş:
-"Siz Türkiye'de ne iş yapıyordunuz? " diye sormuş.
Bizimkiler:
- "Gazeteci" ve "Akademisyen" diye cevaplamışlar.
Kahya:
- "Belli belli, sizin Türk aydını olduğunuz belli" demiş.
"Çok iyi kürekle pislik atıyorsunuz ama iyi ve kötüyü ayırt etmeyi bir türlü beceremiyorsunuz."
                                                       
Not:
** haydın klasik batı müziği bestecisidir.

DEVAM EDECEK
 Yayın tarihi : 18.08.09

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder