Orantısız güç lafını polisimizin halkımıza karşı kullandığı güç olarak algılıyoruz genellikle. İzinli izinsiz, rastlantı olarak veya önceden belirlenmiş bir yerde toplanan kalabalıklara, kalabalıklardan verilen karşılıkla siniri bozulmuş gergin insanların müdahalesi olarak da görebiliriz bu durumu.
Orantısız güce sadece bir meslek gurubumu sahiptir? Bireysel olarak orantısız gücü kullanan yok mu?
Aile içi şiddet olgusu bu gücü kullananların olduğunu gösteriyor. Yazılı ve görsel basında her gün bu tip haberlerle karşılaşıyoruz. Dudağı, kaşı patlamış kadın ve çocukları gördükçe içimiz sızlıyor. Canavar eşe, canavar babaya veya canavar anneye öfke kusuyoruz. Böyleleri hiç evlenmesinler demek gelir içimizden. Şiddete eğilimi olan ve bundan garip biçimde zevk alan sadist insanlar olduğu gibi, öfkesine gem vuramayan insanlarda var. Bu tipte insanlar evlenmeseler de orantısız güç kullanmadan duramadıkları için bu gücü kullanacakları birilerini bulurlar. Her iki gurubun mutlaka psikolojik sorunları vardır. Tedavi görmeleri şarttır.
Orantısız şiddetin çok çeşidi var. Şimdi anlatacağım olay bunun bir örneği olacak sanıyorum.
Ben on sekiz yıl Tüvasaş Lokalinde yazları üç, en fazla dört ay süren sezonluk müzisyenlik yaptım. Bu süre içinde dört genel müdür, üç lokal müdürü gördüm. Rahmetli arkadaşım; dostum, kardeşim Erdinç Arın lokale girmemi sağlamış, yedi yıl da birlikte çalmıştık. O müzisyenliği bıraktı, ben on bir yıl daha sürdürdüm. Bu on bir yılda iki yıl hariç dokuz yıl, lokale girdiğim zaman da müdürüm olan müdürle çalıştım.
Çeşitli zamanlarda bedensel engelli işçi ve memur alındı ben akıllarına gelmedim. Bir ara fabrika memur kısım amirlerinden ismini vermek istemediğim bir sayın kişi “biz özürlü kişi işe aldık neden baş vurmadın” dedi. Dediğinde iş işten geçmişti. Ondan sonra bir kerede fabrika genel müdürlüğüne dilekçeyle baş vurdum, nazik bir red cevabı aldım. Mecburen mevsimlik müzisyenliğe razı oldum. Öteden beri müşterinin insiyatifine bırakılan dışarıdan müzisyen getirme işinin bir düzene konulmasını istedim. Müzisyen gelsin, gelmesin demedim, ama gelen müzisyen nedeniyle ben işsiz kalıyordum. Hatta birkaç kere yaptıkları kayıt hatası yüzünden ben çalacağım diye gittiğimde kapıdan döndüm. Ben engelliyim biliyorsunuz ya artık, oraya taksi tutup gittiğim ve yanımda tesisatlarımı kurmaya bir eleman götürdüğüm için her seferinde külliyatlı bir para cebimden ödedim. Bütün bunları göstererek, ayrıca diğer salon ve lokalleri örnek vererek daimi müzisyenlerin durumunu belirttim, dikkate almadılar.
Diğer salon ve lokallerde gelen müzisyen misafirdir, gittiği salonun müzisyeninden çalacağı bir zaman dilimi talep eder. Salonun müzisyeni çalsın çalmasın o ücretini alır. Önerdiklerim bunlardı.
Kamu iş yerlerinin birinci önceliğinin engelli istihdamı olduğunu söyledim, başka kamu yerleri de var dediler. “Ben başka kamu işyerinde müzisyen değilim Tüvasaş’ta müzisyenim”
dedim. “Tıpkı sizin de burada memur ve amir olduğunuz gibi diyemedim.” Saygısızlık etmek istemediğim için tabii. O sene bana en az işi vererek sezonu kapattılar. Sonraki yıllarda ne aradılar ne sordular. Yerime, özürlü olmayan bir kamu kurumunda görevli memuru işe almışlar.
Bu sizce orantısız güç değil mi? 18 sene çalıştığım yerde çalışıyor olsam şimdi 21 yıldır çalışıyor olacaktım. Kadroya alınsaydım emekli bile olmuştum bu arada.
Orantısız gücün bir başka biçimini gördünüz değil mi? Bu mevki sahibi olanların kullandıkları güçtür. Oysa güce sahip olanların herkesi saran gözeten yapıda olması gerekir.
Bu yüzden ben kişilerin insaf ve vicdanına bırakılan işleri pek hoş görmüyorum. Biz engelliler olarak kişilerin insafıyla değil kamunun kanun ve kurallarıyla korunmak istiyoruz. Biz devletimize asalak olmadan hayatımızı kazanarak yaşamak istiyoruz.
Kimbilir başka nerelerde kimler orantısız güçle karşı karşıyadırlar.
Orantısız gücün bir tanesi de bu yazının bizzat kendisidir, biliyorum. Çok sayın müdürlerim beni bağışlasınlar, engel olunan bir insanın hayatıdır.
Yayın tarihi…:22.06.09
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder