12 Eylül 2009 Cumartesi

ŞAİRLERİN ŞİİRLERİYLE SÖYLEDİĞİ 4

         Merhaba dostlar! Pazar günü okuyacağınız bu yazıyı Cuma günü saat 14:00 sularında yazıyorum. Bu gün hatırı sayılır bir sıcak var. Yarın, internetten gördüğüm kadarıyla yağmur yağacak. Siz bu yazıyı okuduğunuzda umarım hava sıcaklığı biraz düşmüş olur. Yoksa bu sıcaklarda dondurma gibi eriyeceğiz. Bu durumu dua kabul edip amin diyenler varsa eminim onların kilolarıyla sorunu vardır. Ona bakacak olursanız benimde kilolarla sorunum var ama amin demiyor, ah keşke diyorum. Çünkü sıcaklarla terlemek kilolarımı azaltmıyor.

         Yeter bu kadar kilo muhabbeti. Bu gün biliyorsunuz her hafta Pazar olduğu gibi gene şiirlerle söyleşeceğiz. Sizler için seçtiğim ilk şiirim 1978 yılına ait. Toplumcu akımların hakim olduğu yıllardı o yıllar. Dinimizde de olduğu gibi emeğin hakkını savunmak kutsaldı. Dolayısıyla vereceğim bu iki şiir toplumcu düşüncelerin izlerini taşıyor. Eğer bu yazıları takip ederseniz yazılışındaki tarih sırasını bozmadan verdiğim şiirlerde toplumculuğa getirdiğim eleştirilerimi de göreceksiniz.


BİR YÜKSEK TEPE


Bir yüksek tepeden izliyorum şehri
Küçülmüşte oyuncaklaşmış her şey
Avucumun içinde sanki
                     uzatsam elimi tutacağım
Bende o şehirdenim fakat
                açsam ağzımı her şeyi yutacağım
Bir yüksek tepeden izliyorum şehri
Elimde bir sahra dürbünü
Ve işte görüyorum orda
Tamirci çıraklarını
Yatmışlar soğuk, ıslak ve yağlı betonlara
Konuşuyorlar..
Duymuyorum.
Ve işte görüyorum orda
Bir atölyede yine çıraklar
Bir kalabalık, bir öbekleşme, bir telaş var
Eli kopmuş bir çocuk şaşkın ağlıyor
Duymuyorum.
Ve işte görüyorum orda, toz duman içinde
Sıska, çıplak ve sapsarı bir çocuk
Bir elinde bir somun ekmek
Diğer eli bir adamda bileğinden
İki polis çocuğu götürmek için sabırsızlar, belli
Yalvarıyor çocuk, minicik ürkek elli
Avucumun içinde sanki
                                uzatsam elimi tutacağım
Bende o şehirdenim fakat
                   açsam ağzımı her şeyi yutacağım




Aydın Göle
1978



ŞEHRİN SOKAKLARINDA RÜZGAR


Şehrin sokaklarında bir rüzgar
Dolaşıyordu özgür, biraz da hoyrat
Her duvara çarpışında acılı ıslıklarla,
                            acılı türküler söylüyordu
Şehrin sokaklarında neler yoktu neler,
                                       yıkılmıştı bahçeler
Gelecekten umutsuz, şimdiden çocuksuzdu
Kuş sesleriyle birlikte çocuk seslerinede
Bir özlem duyulurdu, kaç zamandır bilinmez
Şehrin sokaklarında çamur ve gölcükler
                            bu rüzgarla kudurmuşlardı
Babalar akşam eve yorgun dönerlerken
                       ciğerlerinde duyuyorlardı
                              yapışkan lağım kokusunu
Şehrin sokaklarında bir rüzgar
Dolaşıyordu özgür, biraz da hoyrat
Ve giderek güçleşiyordu hayat
Şehrin bulvarında uçuşuyordu etekler
Kilotlu çoraplarda saklı genç, yaşlı bacaklar
Karışmıştı havaya iç bayıltan kadınca kokular
Şehrin sokaklarında neler yoktu neler
Bu akşam üstü kapanmıştı kapı pencere
                                   ve çekilmişti perdeler
                             çocuklar aç, tir tir titriyorlardı
                                                yanmıyordu sobalar
                                                     boştu tencereler
Ve bir kederi olanca ağırlığıyla duyuyordu anneler
Babalarda fakat, özellikle anneler..
Şehrin sokaklarında bir rüzgar
Dolaşıyordu özgür, biraz da hoyrat
Duvarlara çarpışında canı yanarak
Islık çalıyordu
               bir acı ıslık.




Aydın Göle
1979


         Kışı pek sevmezdim. Kar yağarken güzel olurdu, bembeyaz kesilirken tabiat, görüntüye doyulmazdı, ama sonra onun erimesini beklemek zor gelirdi. Eski kışlar birde uzun olurdu ki..

         Resmen mahsur kalırdım. Bütün dünyanın iklimi değişti, bu arada Marmara’nında değişti tabii. Kar yağmasını her kış dört gözle bekleyen Faruk Karagöz dostum her yıl hüsrana uğruyor artık. Ona da eski sert kış hatıraları kaldı. Bu kadar sözden sonra gelsin kış şiiri artık değimli?


KIŞ KAPIDA


Kış kapıda
Güneş limon sarısı bir buz
Mavisi uçmuş göğün
Soğuk var bundan sonra her öğün
Leyleklerle gitti yaz
Kış kapıda
Rüzgarlar yeşili kırbaçlamakta
Doğa yılgın düşmekte
Ve.. yitmekte
  __ gözlerimin önünde __
                          yavaş yavaş


Aydın Göle
1979



         Bir gün arkadaşlar oturmuş güzellik tanımı üzerine konuşuyorduk. Felsefeyle de ilgimiz var hani. Dursun Ali Arslanoğlu arkadaşım bu gün bile felsefeyle ilgileniyor. Neyse, o konuşmada “güzelliğin” faydayla eşleşmediği fikrine vardık. Faydası olan her şeye güzel denemezdi. Peki güzel neydi? Simetri orantı meselesi mi? Güzelliğin daha derin bir boyutu olmalı düşüncesindeydim. Bu şiirde öyle doğdu.


BENCE BÖYLE GÜZEL


Çırılçıplak,
        - yontu gibi -
Uzanıp yatsada kadın,
Ak çarşaflarda sereserpe.
Gizemine vurulurum güzelliğinin
Orantısına simetrisine değil.
Güzel böyle güzeldir,
                     böyle cana yakın
Çarpıcıdır,
           elektrik akımı gibi,
                                   böyle!


Aydın Göle
1979



         Arkadaşım Dursun Ali Arslanoğlu kendini yetiştirmiş, bilgiye aç, hep uçlarda düşünen biridir. Yetiştirme yurdunda büyümüş, ailesine çok bağlı bir babadır. İşte bu Ali yurttan 18 yaşında çıktığında öğrenim durumu orta iki terkti. Orta okulu bitirdikten sonra 20 yaşında liseye gitti. Daha sonra hiç bir eğitsel ek yardım almadan üniversiteye girmiş ve bitirmeyi başarmıştır. Bu şiiri onun için yazmıştım.


ALİ’Yİ DÜŞÜNÜYORUM


Yıldızlı gecelerde ayın doğuşuna sevinirdik
Sokak lambasının altında transistörlüyle müzik dinlerdik
Ve konuşurduk “Nazım” üstüne “Attila” üstüne
Sevgi üstüne, savaş üstüne sabahlara kadar
Cebinden bir tomar kağıt çıkarırdı kimi zaman
Son şiirlerini okur, bende dinlerdim
Uğramadan edemez, neden üç gündür gelmedi


Yol mu kayıyor ayaklarımdan, ben mi yürüyorum
Biraz dalgın, düşünceli biraz
Ahmak ıslatanla ıslanıyorum
Yine sonbahar geldi yine kestaneler
Dokuzuncu senfonisi ıslığımda Beethowen’in
Aliyi düşünüyorum
Uğramadan edemez, neden üç gündür gelmedi


Aydın göle
1982

         Bu şiiri neden yazdığımı hatırlamıyorum. Altında notta yok! Ama şiiri okuyun ne dediğine bakarak yazma nedenimi anlayacaksınız.


YÜREĞİM VE YER ÇEKİMİ


Yer çekimi yüreğimi de
            var gücüyle çekiyor bu akşam
      ıslak kaldırımlarında yürürken bu şehrin
Taşımıyor ayaklarım
Tonlarca ağırlıkta sanki yüreğim
Kaçsam diyorum bazen
          kaçsam çekimsiz bir gezegene
Hafifler miydi bilmem
              orda biraz olsun, yüreğim


Aydın Göle
1982

         Bugünkü son şiirimi beğenilerinize sunuyorum. Bu şiirle göreceksiniz, şiirlerim yavaş yavaş kabuk değiştiriyor. Daha eli ayağı düzgün şiirler doğmaya başladı o tarihlerde.

ERKEK ÇOCUKLARI


Karşıda bir çocuk sümüğünü yalıyor
Şekerler verseniz susturamazsınız
Hem sümüğünü yalıyor, hem ağlıyor
Çünkü uçurtmasını çalmış hınzır rüzgar
Göklerde gözleri boşuna arıyor


Karşıda bir çocuk sümüğünü yalıyor
Su birikintilerinde kayık yüzdürüyor
Uzak denizlerden rüzgar almış
Geçerken uğramış bu limana


Karşıda bir çocuk sümüğünü yalıyor
Bacaklarının arasında bir tahta parçası
Kendini at üstünde kral sanıyor
Meydan savaşlarını hiç kaybetmemiş
Taşları karşı cepheye mermi gibi atıyor


Aydın Göle
1982


Hepinize iyi bir tatil günü diliyorum.

Yayın Tarihi: 05.07.09

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder