13 Eylül 2009 Pazar

SES BAYRAĞIMIZ TÜRKÇEYİ KONUŞALIM

         Bu başlığı görünce başka dilde konuştuğumuzu mu sanıyorsun diyebilirsiniz. Evet bu konuda görünüşte haklısınız. Konuştuğumuz dil Türkçe, yabancı bir dille konuşmuyoruz. Edirne’den Ardahan’a yurt içinde ortak konuşma ve resmi yazışma dilimiz Türkçedir. Yalnız bu başlık bir kaygının dile gelişidir. Hızlı iletişim çağında cep telefonlarından kısa mesaj yoluyla, internetten anlık ileti (msn Messenger v.b) yoluyla İngilizceden gelen kısaltmaların, 5500 yada 8500 yıldır kullandığımız söylenen güzel Türkçemizi bozduğunu düşünüyorum. Bu konuda benimle aynı fikirde olanların azımsanmayacak sayıda olduğunu da biliyorum.

         Bizim kullandığımız Türkiye Türkçesi, Ural-Altay dil ailesine bağlı Türk dillerinden ve Oğuz Grubu'na mensup bir dildir. Türkiye, Kıbrıs, Irak, Balkanlar ve Orta Avrupa ülkeleri başta olmak üzere geniş bir coğrafyada konuşulmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Kıbrıs Cumhuriyeti'nin resmî; Romanya, Makedonya, Kosova ve Irak'ın ise tanınmış bölgesel dilidir. 1960 sonrasının avrupasında baş gösteren iş gücü açığı üzerine başta Almanya olmak üzere avrupanın çeşitli ülkelerine iş gücü olarak giden ve bu gün 4 ila 5. kuşağa ulaşan 6 milyon insanımızın da ana dili Türkiye Türkçesidir.

         Türkçe, farklı lehçelere ayrılmış bir dildir. Dilbilimcilerin lehçeler olarak kabul ettiği bu farklılıklar, Türk Dil Kurumunca (TDK) ağız ve şive olarak nitelendirilmektedir. Bu lehçelerden İstanbul ağzı-lehçesi, sivrileşerek yazı dili hâline gelmiştir.

         Türkiye'de Türk Dil Kurumu, Atatürk tarafından1932 yılında Türk Dili Tetkik Cemiyeti olarak bağımsız bir organ olarak kurulmuştur. Türk Dil Kurumu dilin sadeleşmesi, Türkçeye dair bilimsel araştırmaların yapılması, o dönemde Arapça ve Farsça dillerinin dilimizde yaygın olarak kullanılan sözcüklerinden arındırmak, yani dilimizdeki yabancı kökenli sözcükleri değiştirmek için kurulmuştur.

         1930'lu yılların başında dilimizdeki yabancı kelimelere Türkçe karşılıklar bulma konusunda yoğun çalışmalar yapıldı. O yıllarda dilimize çok sayıda yeni kavram ve kelime kazandırılmış, dildeki bu olağan dışı yabancılaşmanın önüne geçilmeye çalışılmıştı. Ne var ki özellikle Atatürk'ün ölümünden sonra, bu aşırı Türkçeleştirme hareketi çığırından çıkmış ve amacından sapmıştır. Türkçe kelimelere dahi yeni karşılıklar bulma gibi garip durumlara düşülmüştür. Başlangıçta iyi niyetli ve yararlı bir girişim olarak ortaya çıkan bu hareket zaman içinde, asıl çizgisinin dışına çıkartılarak yabancı dil denildiğinde, yalnızca Arapça ve Farsçanın kastedildiği bir noktaya çekilmiştir. Bu olumsuz durumu zamanında gören Atatürk ve o dönemin aydınları önlem alma yoluna gitmişlerdir.

         Aşırı özleştirmecilerin gözden kaçırdıkları gerçeklerden birisi de bu konuda halkın kabulünü ve kelimelerin yeni hayata uyum sağlama sürelerini hiçe saymalarıdır. Bu konuda tam anlamıyla "Ben yaptım, oldu" anlayışı esas alınmıştır. Kelime ve kavramların tarihî derinliği, bağlantıları, Türkiye ile Türkçe konuşan diğer soydaşlarımızın irtibatları hiçbir şekilde dikkate alınmamıştır. Sözde Türkçeleştirme akımı, gereğinden çok hızlı ve zorlamalarla sürdürülmüştür. Bu ise, başarısızlığı beraberinde getirmiştir.

         “Kompüter” kelimesine “Bilgisayar” gibi harika bir karşılık getiren bu çalışmalara iki olumsuz örnek vermek istiyorum.

milli marş: ulusal düttürü
otobüs: çok oturgaçlı götürgeç

         Türkçeye zarar vermeye başlayan bu hareket, 1980'li yılların başında durdurulmuştur. Aşırı özleştirme hareketinin başarısızlığı gözler önüne serilmiştir.

         Sonra ne olmuştur? Eskisi gibi kelime türetemiyen kurum bu kez yazım kurallarıyla oynamaya başlamıştır. Nerdeyse her sene yeni bir yazım kuralıyla karşılaşıyoruz. Bu yazım kuralı sonucunda özel ismi eklerinden ayıran apostrol denen üst virgül uygulaması kalktı. Artık “Türkiye’nin yazmak yerine “Türkiyenin” yazıyoruz. Önceleri “uluslararası” kelimesi iki ayrı kelime değildi. Bugün “uluslar arası” şeklinde kelimeyi ikiye bölerek yazıyoruz. Bir de harflerin üstündeki şapkalar alınınca kâr kelimesi kar olup eridi. Şimdi kaatil yerine çok yanlış olarak katil diyoruz. Bu beyler ne yapıyor dersiniz? Ne yapacaklar Türkçenin canına okuyorlar işte. Hem de Türkçeyi “gelüyü gidiyü” şeklinde konuşan profesörleriyle. Adamlar Murat Bardakçı’nın deyimiyle oturum başına para aldıkları için oturumda iş yaptıklarını gösterebilmek amacıyla bütün bunları yapıyorlar.

         21. yy da yabancı dil bilmenin önemi önceki dönemlerden daha fazladır. Teknolojik gelişmeyle beraber dünya küçüldü, ulusların birbirleriyle ticareti arttı. Ülkelerin kalkınmasında ve gelişmesinde bilimsel araştırmaların ve uluslararası ilişkilerin yeri çok büyüktür. Bu tür ilişkilerin kurulmasında yabancı diller, yardımcı bir araçtır. Ülkemizde son elli yıllık süreçte yabancı diller, araç olmaktan çıkmış / çıkarılmış, amaç konumuna getirilmiştir. Yabancı dillerin işlevi saptırılmıştır. Modern sömürgeciliğin en güçlü araçlarından birisinin dil olduğu artık çok iyi bilinmelidir.

         1950'lerden önce uluslararası dilin etkisiyle Osmanlı batı hayranı aydınlarının diline girmiş Fransızcanın yerine dilimize, İngilizce kelimeler ve kalıp ifadeler girmeye başlamıştır. Bu tek taraflı etkileme, günümüze kadar artarak sürmüştür. Bugün ise, İngilizce kelimeler, dilimiz üzerine âdeta bir sağanak gibi yağmaktadır. Durum ürkütücü boyuttadır. Artık, önlem alma zamanı gelmiş ve geçmektedir. Bu durumu somut olarak ortaya koyabilmek için, sokak ve caddelerdeki iş yeri adlarına bir göz atmak, televizyon kanallarının adlarına bakmak, kendisini aydın ve sanatçı varsayan yabancı hayranı tiplerin her akşam televizyonlardaki konuşmalarını dinlemek yeterlidir.

         Aşağıdaki hangi kelimeler kulağınıza çalınmamıştır, bakarmısınız? Hepsini koymayı düşündüm ama gazetemizin ek sayfa yapması gerekeceği için vaz geçtim. Durumun korkunç boyutunu görün. Buna mağaza isimleri tabela yazıları dahil değil. Dostlar Türkçeyi başkaları değil biz yaşatacağız. Ne Arap, ne Fars, ne Fransız, ne İngiliz isimleri işyerlerimize koymayalım. Bu kadar bilinçsiz, sadece dikkat çekici diye yabancı isim özentisi içinde kimse olmamalı.

absürt : Fransızca absurde (saçma, zırva, anlamsız). Kelimenin karşılıkları dilimizde zaten vardır: saçma, anlamsız
absürt komedi : saçma komedi.
adisyon : Fransızca addition (ekleme; hesap). "Lokanta, otel vb. yerlerdeki hesap" anlamında kullanılan adisyon için bizim de teklif ettiğimiz kelime aynıdır: hesap.
agreman : Fransızca agrément (hoşluk; izin, rıza; tat; süs). Dilimizde, diplomasideki anlamıyla kullanılan agreman kavramı için teklif ettiğimiz karşılık: uygunluk. .
agresif : Fransızca agressif. Dilimizde bir psikoloji terimi olarak "saldırgan, mütecaviz" anlamlarında kullanılan agresif kelimesine karşılık olarak Kurulumuz, saldırgan sözünün uygun olduğuna karar vermiştir.
air-conditioned : Havalandırma cihazı bulunan. Teklif edilen karşılık: havalandırmalı.
air-conditioner : Havayı düzenleyen, sıcaklığı ayar eden alet. Teklif edilen karşılık: havalandırma.
akreditasyon : Fransızca accreditation. Dilimizde “doğrulamak, güven belgesi vermek” anlamlarında kullanılan, denklik (belgesi)ve denklik (kuruluşu) karşılıklarını teklif etmektedir.
alakart: Fransızca à la carte (listeye göre). Karşılığı: seçmeli
almanak : yıllık

         Buraya kadar radyo, televizyon ve yazılı basında konuşulan ve konuşana aydınlar katında ayrıcalık sağladığı sanılan Türkçeye girmiş kelimeleri gösterdim. Birde gençler arasında kullanılan dil var.

Mail ileti
Fonksiyon işlev
Avantaj üstünlük
Antipatik sevimsiz
Dizayn tasarım
Analiz çözümleme
Bye bye hoşça kal

         Bunlar nerdeyse tamamı günlük dilde kullanılan kelimeler. Şimdi daha kötüsünüde belirteyim. Türkçe kelimeler yabancı dilde kullanılan harf düzeniyle yazılıyor.

Ashk Aşk
Aycha Ayça
Ayshe Ayşe
Chetin Çetin
Turkche Türkçe
Baq Bak
Pcpc Pisi pisi

Şu mağaza ve dükkan adlarına ne denir?

Galaxi cafe
Ashk cafe
Fame Butik
Foto Color
Dream Show Room
Ada Center
BJK Store
Fenerium
Salon Uğur Stüdyo Pazar,

Cafe Ankara,
Ali's Bar,
Ahmet's leder,
Belma Coiffeur,
Otel The Marmara...

İlk aklıma gelen bunlar.

         Ayrıca, yine Batı dillerinin etkisiyle, özellikle son yıllarda "almak, yapmak" gibi fiillerin çok defa gereksiz olarak yardımcı fiil şeklinde kullanıldıklarına da şahit olmaktayız:

"banyo almak" (yıkanmak) banyo alınmaz yapılır
"taksi almak" (taksi çağırmak) taksi alınmaz çağırılır yada tutulur

"bekleme yapmak" (beklemek) bekleme zaten bir eylemdir, yapmakla başka bir eylem. Bu ikisi yan yana gelince iki kere mi beklemiş olunuyor.
"film yapmak" (film çevirmek) gibi.

         Yeni bir şey alındığında onada yapmak denmiyor mu? Alın size bir örnek: “Yeni gömlek yapmışsın abi.” Gelde kızma!...

         Ben yıllarca paniğe kapılırdım, siz panik mi yaptınız? Seli nasıl yapmak mümkün değilse, paniğide yapmak öyle mümkün değil. Paniğe insan sadece kapılır, sele kapıldığı gibi. Paniği yapacak, yada üretecek imalathaneniz mi var yoksa?

         Harakiri Japon intihar biçimidir, biliyorsunuz. Bu kadar özentiye harakiri denmezde ne denir? Büyük kentlerden başlayan bu özenti tabela adları, küçük kentleri de sarmış durumda.

         Görüldüğü gibi Türkçemiz çeşitli müdahalelerle bozulmaktadır. Buna ne hikmetse aydınımız ses çıkarmıyor. Gençleri uyaracak ve eğitecek bir çalışma yapıldığını görememenin üzüntüsünü yüreğimde duyuyorum.

         Hıristiyanlığın kalesi Vatikan’ın 3 bin yıllık rüyası var ve bunu gerçekleştirmek için yılmadan çalışıyor. İlk bin yılını avrupada tutunmaya çabalayan, ikinci bin yılını yeni dünya dediğimiz amerika kıtasına ve afrika’ya yayılmakla tamamlayan Hıristiyanlığın önünde tek hedef kaldı. O da eski dünya denilen orta doğuyu ve bütün asyayı Hıristiyanlaştırmaktır. Dilimize sahip çıkmak hem dinsel kimliğimiz hem milli kimliğimiz açısından önemlidir. Bir millet dini ve diliyle birlikte yaşar. Dil milletlerin ses bayrağıdır.



Yayın tarihi: 08.07.09

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder