Bu gün birkaç güzel söz üstüne düşünelim istedim. Hepimizin hayatında düstur sayılacak sözlerimiz vardır. Kimilerini kendimiz bile düzenlemiş olabiliriz. Uzun yılların içinden süzülerek gelen bu sözler bir yaşam tecrübesinin izlerini taşır ve bizleri uyarır. Kısaca özlü sözler hayatın süzgecinden geçen damlalardır. İşte bunlardan bazıları.
*********
Elimizin altındayken değer vermediğimiz, elimizden düşürdükten sonra değerinin farkına vardığımız şeyler hakkında hiç düşündünüz mü?
Hayatta bir kez gittiğinde asla geri dönmeyen üç şey :
Zaman, sözcükler ve fırsattır.
Bizim en kolay harcadıklarımızın başında zaman geliyor. Eğlenme için geçirilen zamana bile “zaman öldürmek” deyimini kullanmıyor muyuz? Oysa öldürdüğümüz kendi hayatımız değil midir? Sözcükleri de çok kolay harcıyoruz. En sonunda söylenecekleri en başında söylemek bu harcamaya bir örnektir. Fırsatları kaçımız kullanabilmiştir? Aynı fırsat iki kere gelmez. Gelirse adı fırsat olmaz zaten.
*********
Keşke dünya barış yurdu olsa, herkes her sorunun çözüleceğinden umutlu olsa ve bütün bunların önce kendisinin dürüstlüğüyle gerçekleşeceğini hiç unutmasa.
Hayatta hiçbir zaman kaybedilmemesi gereken üç şey :
Barış, umut ve dürüstlüktür.
Barış, umut ve dürüstlüktür.
*********
Arkadaşlığı dostluğu sağlayan güvendir. Güveni de sağlayan sevgidir. Sevgi her kapının anahtarı.. Sevmediklerimize bile güven verirsek dünya yaşanılır olacaktır. Son yıllarda paracı ekonominin kazançlarından kolay kazanma hilelerine iyice kapılan vatandaşlarımızın bir bölümü bu güveni vermekten çok uzaktırlar. Onlar bile güvene ihtiyaç duyarlar oysa.
Hayatta en değerli üç şey :
Sevgi, kendine güven ve arkadaşlardır.
Hayatta en değerli üç şey :
Sevgi, kendine güven ve arkadaşlardır.
*********
Tadında ve dozunda kurulan düş geleceği oluşturmada itici görev görür. Bunun için düş kadar çalışmakta gelir. Başarı ve zenginlik çalışmanın evlatlarıdır. Yalnız bunları elde edince iş bitti sanılmasın. Çünkü evlatların büyüyünce evden ayrılması gibi düşler, başarı ve zenginlik bir gün bulunduğu yeri terk edebilirler.
Hayatta hiç emin olunamayacak üç şey :
Düşler, başarı ve zenginliktir.
Hayatta hiç emin olunamayacak üç şey :
Düşler, başarı ve zenginliktir.
*********
İnsan hayatı boyunca hep bir şeyler öğrenir. Öğrendikleriyle daha iyi bir insan olmaya doğru gelişir. Bunun için önce mesleğinde çok çalışmalıdır. Aklının gerisinde önyargı ve iç hesaplar olmadan samimi düşüncelerle çalışırsa başarı gelir.
Hayatta insanı geliştiren üç şey :
Çok çalışmak, samimiyet ve başarıdır.
Çok çalışmak, samimiyet ve başarıdır.
*********
Atalarımız çok güzel söylemiş: “Keskin sirke küpüne zarar verir” Öfke sahibini vurur. Bunun için sakin olmak öneriliyor ya. Gurursuzluk savunulur şey değil ama gururundan ölenlere ne demeli? Böylesi bir gururun kimseye faydası yok ki.. Cesaret bütün zorlukları aşar, cesur olmayan düz yolda şaşar. İşte bu yüzden bu üç şeyin aşırısının hayatımızda yer bulamaması gerek.
Hayatta insanı mahveden üç şey :
Cesaretsizlik, gurur ve öfkedir.
Hayatta insanı mahveden üç şey :
Cesaretsizlik, gurur ve öfkedir.
**********************************
Geçen hafta SATSO artık gelenekselleşen bir iftar verdi. Mekan olarak Reisoğlu Restorant seçilmişti. Gazetemizin bir üyesi olarak davetliydim, bende önce ilgililere sorarak yanıma Başkan Yardımcısı olduğum Ortopedik Özürlüler Dayanışma ve Sosyal Yardımlaşma Derneğimizin Başkanı Sadettin Yılmazı alarak gittim.
Muhteşem bir ortam ve müthiş bir kalabalık vardı.
SATSO Başkanı Akgün Altuğ ve SATSO Meclis Başkanı Engin Özkoç davetlileri kapıda karşılarken, iftar yemeğine gelen davetliler tesisin girişinde uzun kuyruklar oluşturdu. Ben ve Sadettin Yılmaz en yakın masaya oturduk, öyle içerilere gitmedik. İstesek de o kalabalıkta ben gidemezdim.
Gelenler arasında kimler yoktu ki.. Protokolü saymayacağım, onu diğer yazarlardan okudunuz zaten. Sporcular, Sakaryaspor futbolcuları, her gazetenin yazarları, belediyelerde yönetici durumunda olanlar, çeşitli meslek gurupları ve Sakaryalı sanayi ve ticaret erbabı ordaydı. Son dakikaya yetişenler boş masa telaşındaydılar.
Reisoğlu restoran’ın garsonları o gün mükemmel çalıştılar. Yemekler hiç gecikmedi. Restoran’ın sahiplerini bu açıdan kutlamak gerek.
Bu kadar büyük kalabalıklar gözümü hep korkutmuştur. Mahşeri yaşıyorum sanırım. Allah hepimizi mahşerde mutlu kullarından eylesin.
Böyle toplantılar daha küçük kalabalıklarla yapılsa her meslek grubu daha içten birliktelikle eskiler yenilerle tanışır, diğerleriyle dostluklarını pekiştirirler.
Böyle iftar yemekleri verildiğinde aklıma fakir insanlar gelir. Esas onların böyle sofralarda yeri olmalı. Ecdadımızın verdiği iftarlarda mutlaka bu insanlar gözetilirdi. Neden oruç tutuyoruz? Allahın verdiği nimetlerin değerini anlamak, eskilerin deyimiyle fakru zaruret içinde bulunan insanları bilmek ve bulmak için değimli? Bu yerler balo salonu gibi toplumun elitlerinin bir araya geldiği yerler olmaktan çıkarılmalıdır. Çünkü oruç bir ibadettir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder