7 Eylül 2009 Pazartesi

KONULARLA SÖYLEŞİ

         17 ağustos Marmara depremi 10. yılını doldurmak üzere. Depremde kaybettiğimiz yakınlarımıza Allahtan rahmet diliyorum. Felaket sonrasında evli olan erkek kardeşim bizi yanına aldı. Daha sonra babamın kardeşleri bizleri davet edince 5 ay Ankara da kaldık. Ne çok günlük ve sıradan hayatımızı aradım bilseniz.. Deprem öncesi meğer ne kaygısız, ne mutlu hayatımız varmış..
         22 ağustos 1999’da güzel, masum ve mahsun kentimden gözyaşlarıyla ayrıldım. 20 mart 2000’de de sevinerek geri geldim. Gelir gelmez sorunlar kuşattı beni. Kanalizasyon ve su şebekesinin döşenmesi nedeniyle 3 yıl köstebek yuvası yollarda herkes gibi bende gidip geldim.

         Çukurlara girip çıkmaktan, iki sevgili dostum; rahmetli Erdinç’in düşüncesi olan ve onun yönlendirmesiyle, kanser illetiyle boğuşan, Allahın izniyle bu hastalığı yeneceğine inandığım İsmail Terzioğlu’nun ortak fikir ve üretimi olan, adını üçümüzün isimlerimizin ilk hecelerini kullanarak İSTERAY koyduğum arabam beni az uğraştırmamıştı. Her gün mutlaka tamire gidiyordum.

         Laf aramızda baktım ben tamirlerle başa çıkamıyacağım, tuttum devamlı tamire gittiğim ustayı dost edindim. N’aparsınız, geçim dünyası, başka çare yok! Şaka şaka! Bu gün, motor tamircisi Davut Korkmaz arkadaşım da benim için çok önemlidir. Onun sayesinde malzeme dışında çok yüklü ustalık paraları ödemediğim gibi, bir gün olsun yolda kalmadım. İşi gücü bırakıp, hatta yataktan kalkıp yardımıma koşardı.

         Zor yıllardı. Kimse yarın ne olacağını bilememenin şaşkınlığını, endişesini üstünden atamıyordu. Yalnız o zor yıllardan çok güzel insanlar kazandım. Hele Çarşamba pazarında evi ve dükkanları olan Mustafa ve İbrahim kardeşler.. Nerde olursam olayım, saatin kaç olduğu hiç fark etmez, bir telefonla, Hızır gibi yetişip sorunumu hallediyorlardı.

         Dedim ya zor yıllardı, hepiniz benden daha çok biliyorsunuz. Bizi biz yapan işte bu özelliğimizdir. Zor zamanda kimseyi ortada bırakmayız.

*** *** ***

         2002 yılıydı, birazda bu yollar yüzünden ama daha çok bir acemi şoförün gelip arkadan taksiyle çarpması sonucu kaza geçirdim. Orda bir şeye daha tanık oldum: beni ne çok tanıyan, benimde ne çok tanıdığım varmış. Yıllarca görmediğim, görmediğim için yüzünü unuttuğum annemin arkadaşını bile o kazada gördüm. Tanıyamayacaktım nerdeyse. “Ben onu tanıyorum, annesine haber verelim” diyen sesi tanımama yardımcı oldu. “Aman” dedim, “aman anneme haber vermeyin, yüreğine inmesin.” Allahtan haber vermediler.

         Hakikatten şaşırtıcı bir şey! En olmadık, en umulmadık anda ummadığınız kişilerle karşılaşırsınız. O kazada benim için öyle oldu.

*** *** ***

         Deprem sonrası yıllardır çözülmeyip, hiçbir belediye başkanının çözemediği kangren olmuş konuların azar azar çözüldüğünü söylemeliyim. Yeni yollar açıldı, bir yoldan diğer yola yeni bağlantılar kuruldu. Akıncılar mahallesinde bir ferahlamanın olduğunu görüyorum. Diğer mahallelerinde aynı şekilde değiştiğini ve geliştiğini öğrendim.

         Benim burada şikayet edeceğim bir iki konu var. Sokağımızın adı boydan boya Kamer sokaktı. Her köşe başına yeni bir sokak adı verilerek sokağımız parçalandı önce. Küçücük bir parçası kamer sokak olarak bırakılmıştı. Biz o parçanın içindeydik. İnanın bir sokaktan yedi sokak ürettiler. Kamer sokaktan Erdem, Polat, Ergül, Sefa, Merve (adını unuttuğum bir sokak adı daha var) adlarında sokaklar icat edilerek orda oturanlar adres tarif edemez hale getirildiler. Postacılar yeni mektup adreslerini bilmiyorlar. Bizlere düzenli biçimde faturalar gelmiyor. Son olarak bu sokakların adları kaldırıldı. Bazılarına isim yerine numara konuldu. Mesela, bizim sokak, bahçe sokaktan bir parça alınıp eklenerek daha geriden başlatıldı ve Kamer olan adımız 15 numarayla numaralandırıldı. Yani Kamer sokak sizlere ömür.. 53 yıldır yaşadığım sokak artık yok! Tarihe gömdüler. Sokak sakinlerine sorulmadan il meclislerinde oturan beylerin keyfince eskilerin deyimiyle “hükmü şahsiyetinden” koparıldı. Bunun adına da modern kentleşme diyorlar. Batsın böyle modernlik.

         Sokaklarda insan gibidir. İnsanlar gene eskilerin dediği gibi nasıl “ismiyle müsemma” ise sokaklarda ismiyle özeldir. Numaralandırıldığında özelliğini kaybeder ve kişiliksizleşir. Siz kimlik numaranızla çağrılabilir misiniz? Çağrılsanız dönüp bakar mısınız? Size kimlik numaranız mı kimlik katar, adınız mı? Bu çılgınlığı yaparak adımızı ortadan kaldıran, sadece bizim adımızı değil bir çok sokak adını değiştiren yok eden meclis üyelerine en azından ben hakkımı helal etmiyorum. Siz kim oluyorsunuz da benim adımı değiştiriyorsunuz? Burası deneme tahtası mı? Kamer sokak adımı geri istiyorum. Hem de eski boyutuyla. Karşı sokak Horozlu sokakta bu şekilde küçültüldü. Ona da 2 numarayı uygun görmüşler. O sokağın sakinleri de durumdan memnun değil biline.. Kamer sokaktan türeme 18 nolu sokak sakinleri de. Koca kentte benim bilmediğim nice sokak böylelikle yok olmuştur tahmin ederim.

*** *** ***

         Kentler cadde ve sokaklarıyla, bunların kesiştiği köşe başlarıyla ve meydanlarıyla (Fransızcadan dilimize uydurduğumuz bulvarlarıyla) güzelleşir. Adnan Menderes caddesine yapılan alt geçit yüzünden kapalı spor salonunun meydanı yok edildi. Şimdi oranın ucubeliğini görüyor musunuz. Ne uğruna yapıldı bu alt geçit? İnsanların hayatı ne uğruna feda edildi? Otomobil uğruna.. Otomobiller trafik ışıklarıyla hiç durmadan yol alsınlar diye. İyi de insanın kendi ürettiği nesnenin esiri olarak can verdiği nerde görülmüş?

         Her caminin bir cemaati vardır. O cemaat yakın çevreden gelenlerle oluşur. Bizim burada bildim bileli biri Aziziye biri Kavaklı camii vardı. Yönümüzü Adnan Menders ve Sakarya caddelerine döndürürsek arkamızda kalan Hacıoğlu mahallesinin bizle birleşen yerinde Orta camii yapıldı. Bunlardan sadece Aziziye camii bizim mahallemize aittir. Öyle diye o camilere gidenlere yasak mı koyacağız. Cami cemaati en sadık cemaattir, kim dinler yasağı koysanız? Alt geçitle dolaylı olarak engellenen bizim mahhalenin sakinlerinden bir bölümü gene Kavaklı camiine gidiyor. Bu yolda kadın, erkek, genç, yaşlı 6 kişi alt geçitten hız kesmeden çıkan araçların çarpması sonucu ölmesine rağmen bu camimize bizim mahallemizden gidenler gitmekten vaz geçmediler.

*** *** ***

         Her kesin alıştığı bir yer vardır. Öyle kolay değil, alışkanlıklardan kolay vaz geçilmez. Gittiğimiz camiler aynıdır. Gittiğimiz kahveler, çay ocakları da aynıdır. Başka yerlere gitsekte tat alamayız. İnsan ibadetinden de eğlencesinden de tat almalıdır. Çalışmaktan da, dinlenmekten de.. Yemek yemek belkide gözümüzü açar açmaz öğrendiğimiz ilk en büyük zevkimiz. Tat almadığımız yiyecekleri yemek işkence gelir bize.

         Yerel yöneticiler bu küçük görünen ama hiçte öyle olmayan konularla hayatımızı etkilerler. Tat alamadığımız yiyecekler sunmaları bizleri üzer. Bu yüzden yaptıkları ve yapacakları icraatlarında ben yaptım oldu dememeliler. Baklava börek yer gibi yaşamanız dileğiyle bu günkü yazıyı bitiriyorum.


Yayın tarihi : 01.07.09

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder