4 Eylül 2009 Cuma

BAŞLARKEN

         Anadolu gazetesine yazmamı gazeteden bir arkadaşım önerdiğinde neler yazabileceğimi düşündüm. Bir konuya bağlı kalamazdım, çünkü her hangi bir konuda uzman değilim. Uzman olmasam da meraklıyım. Meraklı olmam en büyük cesaret kaynağımdır. Böylelikle bilginin kaynağına gidilir değimli?

         Bu satırları bu düşüncelerle ve yazı işleri müdürü Sayın Sadiye hanımefendinin olur demesiyle yazmaya başladım.

         Önce kendimi tanıtmak istiyorum; ben Aydın Göle. Kemale eren bir yaştayım. Efendim annem beni dünyaya getirdiğinde yıl 1956 imiş. Mart ayının da on dördü.. ben o zamanki adıyla Yugoslavya’nın federal bir cumhuriyeti, şimdininse bağımsız cumhuriyet olan Makedonya’nın gölüyle özdeşleşmiş, gölden adını almış şirin kenti Ohri’de (Makedonlar Ohrid der, biz Türklerde Ohri deriz) doğmuşum. Aynı yıl babamlar Türkiye’ye göç ederek, Adapazarı’mıza yerleşmişler. Ben gözümü açtım, Adapazarı’nı gördüm sözün kısası.. Bu kente aşığım.

         Ana yurda yerleştikten sonra gene aynı yıl çocuk felcine yakalanmışım. Bu yüzden kalıcı bir sakatlığım var. O zamanın şartlarında hastalığımı başta tanıyamamışlar. Bir buçuk ay sonra bütün sinir sistemlerim iflas edince hastalığıma felç demişler.

         Fazla okuyamadım. Fazla okuyamadım dediysem okulu kastederek dedim. Yoksa kitap okumaktan söz etmiyorum. Çünkü kitap okumak için okuma yazma bilmeniz yeterli. İlkokulu haftada bir veya iki gün okula giderek bitirebildim. Annemin üzerimde çok emeği var. Allah ona sağlık versin. O beni 5 yıl kucağında taşıyarak, Mustafa Kemal Paşa ilkokuluna götürdü, getirdi. Birde arada en küçüğümüz olan kız kardeşim doğdu. Çocuktum ve hiç bir zorluğun farkında değildim. Bu gün düşününce böyle bir ailenin çocuğu olduğuma şükrediyorum. Annem ve babam o kadar azimli ve cefakardılar ki bizler hiçbir zorluğu hissetmezdik.

         Okuma konusuna tekrar dönelim; ben ilkokulu bitirince çevremde kitap okumayı seven çok insan vardı. Önce roman ve hikaye olmak üzere ne bulursam okudum. Delikanlılık dönemimde altı arkadaş kitap kulübü kurduk. Yaklaşık dört sene süren bu serüvende dört arkadaşımız dersanalere gitmeden üniversiteye girmeyi başardı. Biri hacattepe felsefe, biri hacettepe ekonomi, biri İstanbul siyasal, sonuncusu da Edirne Gümrük Yüksek Okulunu kazanmıştı. O arada erkek kardeşimde İstanbul Siyasal’ı bitirmişti. O okurken bende onun ders kitaplarını okuyordum. Bütün bunların gelişimime katkısı çok büyük olmuştur.

         Ben ne yazacağım: Gün gelir spordan söz edebilirim, gün gelir müzikten.. (sahi bu arada belirtmeliyim ben müzisyenim. Gitar çalıyordum ilk başlarda, şimdi 23 yıldır org çalıyorum.)
Gün gelir güncel olaylardan, ülkemizi ve kentimizi ilgilendiren olaylardan söz edebilirim. Özürlüler hakkında yazılar yazmakta benim üstüme vazife. Yani konu sınırı koymak istemiyorum kendime. Siz değerli okurlarımızın da bana göndereceğiniz e-postalarla yardımcı olmanızı özellikle rica ediyorum.

e-posta adresim:goleaydin@hotmail.com

Yayın tarihi…..: 03.06.09

3 yorum:

  1. sevgili ağabeyim
    eline sağlık blogu başarıyla aktif hale getirmişsin
    hayırlı olsun

    coşkun göle

    YanıtlaSil
  2. Sevgili Aydin,

    13 yada 14 yasinda iken bir arkadas araciligi ile seninle tanismistik.Sonralari her gün bulusur olduk.Tavla oynamayi senden ögrendim, damayida.Seni tanimadan öncede kitaplar ile aram iyiydi ama ciddi kitaplar ile ancak seninle tanistiktan sonra hasir nesir oldum.
    Okudum, ama üniversiteli olmama yetmedi memleketimde okuduklarim.Ama yurtdisinda isime yaradi, okuma aliskanligim.

    Ben kendimi iyice tarif ettim, bakalim taniyabilecekmisin.

    Seninle tanismak gencligimi renklendirdi..

    Selamlar..

    YanıtlaSil
  3. Tanımaz mıyım seni hiç? Sen o'sun! Yani uzak yollarda olan ama uzak yıllarda kalmayıp bu güne de gelen sevgili dost, Mesut Demir.

    Aslında biz selamlaşacak kadar tanışıyorduk. Çünkü kapılarımız ve pencerelerimiz aynı sokağa açılıyordu. Faruk, kardeşim Coşkun'un Arkadaşı olan ağabeyini sormaya gide gele benle samimiyeti arttırdı. Sonunda arkadaş olduk. Bugün 35 yıllık dostuz. Bir gün Faruk senide alıp geldiğinde çete kurulmuş oldu. En uzunu ve en kısası olan bir çete. Sen neredeyse 2.00 metreydin, bense 1.49 cm'dim. faruk o yıllar hatırılı sayılır kiloya sahipti. uzun kısa ve şişko adını neden koymadık çetemizin adına?

    YanıtlaSil